Tenha Şiirler – Arif Ay

 
 

 TENHA ŞİİRLER
 
 ı
 dal kırık
 bahçe talan
 sularda yüzün
 hangi âh, hangi melâl
 yok şimdi
 hayal
 sabahları boyayan kuşlar mıydı
 sonsuz suskunluktan gayrı yıllar
 yıllar savrulmuş sanki sonbahar
 düştü yok şimdi hüzün ve aşk
 ben bu duvarı ördüm yıktım ördüm
 dur gece dur akşam dur sabah
 tak tak tak bu poyraz bu telâş
 yağmurla örtüşür gibiyiz akşam
 yüzün gök
 yüzün yıldızlar
 yüzün leylim
 birlikteyiz işte hiç bitmiyor akşam
 
 ıı
 sürülmüş toprak kokuyorsun
 biçilmiş çayır
 söğütlüğü geçince
 her yer çiğdem, gelincik ellerin
 baktıkça açıyor yüzün
 baktıkça bulutlar ve güneş
 serçeler karışıyor gülüşüne
 
 saat yok gölgemizde zaman
 ve suyun uzayıp giden öyküsü
 sevmek kadar seni
 
 ııı
 rüzgâr esiyor usuldan
 bir kiremit düşüyor sundurmadan bahçeye
 elimin üstünde güneş
 birkaç damla yağmur karışıyor içtiğim çaya
 sonra bir bulut gemi gibi yanaşıyor masaya
 elele çıkıyoruz seninle güvertesine akşamın
 
 işte yıldızlar diyoruz
 tüm çiçeklerin adını sayıyoruz
 bahçedeyiz yine masa aynı masa
 bu kez saçların karışıyor söze
 sonra hiçbir şey olmamış gibi
 tavukları yemliyorsun sabah sabah
 
 ıv
 taş atılmış su gibi
 dalga dalga yüreğim
 bir abdalım, bir yabanım
 kıyında
 
 gemilere götür beni
 misafir kuşlar gibiyim
 mavilikte
 öyle
 ucunda kirpiklerinin
 
 bir park korkuluğuna
 takılıp kalan güneş de yok artık
 yağmur ince bir sızı
 bir gelir,bir gider
 sarı solgun resimlerde mi
 yüzün
 
 hiç kuş uçmamış
 gök gibiyim karşında
 
 
 Arif Ay 

Elif

ELİF

adını söylemeye ne hacet kızım

bazı bazı

ucunda buz tuttuğum bir yer burası

çoğu zaman bir hayret çıkmazı

neye şaşırabilirim artık?

Ruslar otel kuracakmış uzaya

buna mı?

nasırlarını kınayla gizleyen kadınlar ölmüş

ilk hecesini yitirmiş pek çok erkek

yapay annelik icad edilmiş

bunlara mı?

.

.

.

bir çıkrıkçın görsem mesela

cevaplarla dolu bir rüya

birbirine kalbolmuş iki can

sâfî yürek bir müslüman veya

adımdaki dört noktayı görecek biri

.

.

.

bütün ihtimalleri bir yana bırakarak yavrum

bütün temennileri bütün beklentileri

dönüp aynı tazelikle tekrar tekrar sana bakıyorum

o bezgin elâ yeniden cıvıldıyor gözlerimde

budur diyorum işte:

s e h l i m ü m t e n i

fazlasıyla güzel değilsin

hiçbir fazlan yok diye güzelsin

Feyyaz Kandemir

Kırlarda güller usulca koşar. – Sergey Yesenin

Bir şarkı söyleyeyim sana sevgilim,
Hani, hiç söylemedi yaşarken Hayyam

Safran ülkesinin akşam ışığı,
Kırlarda güller usulca koşar.
Söylesene sevgilim, bana o şarkıyı,
Hani şu, Hayyam söyler coşardı
Kırlarda güller usulca koşar

Ayışığıyla aydınlanmış Şiraz,
Kelebek sürüsü dönüyor yıldızların,
Şu Acemler yüreğimi üzüyor biraz.
Güzelliğini peçeleyip kadınların, kızların
Ayışığıyla aydınlanmış Şiraz

Yoksa sıcaktan mı donmuşlar,
Örtüyorlar bakır teni?
Yoksa, daha da sevgi mi ummuşlar?
İstemiyorlar yakmak yüzlerini
Örtüyorlar bakır teni?

Peçeyle dostluk etme sevgilim,
Belle öğüdümü, hiç unutma,
Bir göz açıp kapamaktır zaten dirim
Az verilmiş ermek mutluluğuna
Belle öğüdümü, hiç unutma.

En umarsız alımsızlığı da yazgıda
Kendi iç güzelliği aydınlatır.
Bu yüzden güzel yanakları da
Dünyaya yasaklamak günahtır,
Bunu veren madem ki doğa anadır.

Kırlarda güller usulca koşar,
Yüreğimde düşüdür başka ülkenin
Bir şarkı söyleyeyim sana sevgilim,
Hani, hiç söylemedi yaşarken Hayyam
Kırlarda güller usulca koşar.

– Sergey Yesenin

Gazel – Əliğa Vahid

 
 Könlümü zülfün hayaliyle perişan etmişem
 Öz elimle eşqin mülkün gör ne viran etmişem
 Bir vefasız gülden ötrü hare çox yalvarmışam
 Her zaman bülbül kimi min ahu efgan etmişem
 Eşqe yanmağdan özge bir alamet görmedim
 Könlümü pervane pek çox şempe gurban etmişem
 
 Eşq çövründen gurtarmag bir sağalmaz derd imiş
 Men bu derdin çaresin ölmekle aşan etmişem
 Menden evvel yoxdu bir aşiq diyari eşqde  
 Aşk dersin ben gidip Mecnuna ilan etmişem
 
 Biz kimiz ağa meclis onun meclisidir
 Düppedüz biz kimiz meclis onun meclisidir
 
 Haligin zerresidi növü beşer
 Zerrenin kısmetine zerbe düşer
 Zerreler get gede lap zerreleşer
 Kim kiçilmezse o hakkın sesidir
 Biz kimiz meclis onun meclisidir
 
 Ehli aşkı yaradan şahidimiz
 Aşkımızdır dinimiz zahidimiz
 Ele bir zerredirki vahidimiz
 Cümle şey rehli onun zerresidir
 Biz kimiz meclis onun meclisidir
 
 Her kesin öz nefesi öz sesi var
 Her kuşun namesi var lehçesi var
 Adem o herkesdüki bir kesi var
 Vahid her kimsesizin bir kesidir
 Biz kimiz meclis onun meclisidir
 
 Varsa gayret heremiz bir kes olak
 Yoksa bari lal olak dimmez olak
 Atılan toplara tiksinmez olak
 Bu seda sabirin ölmez sesidir
 Biz kimiz meclis onun meclisidir
 
 Yatmasaydık ne de bert yatmaz idi
 Gözmeseydik bizi derd udmaz idi
 Belke yar celbesi heç çatmaz idi
 Babekin şevki bizi lengisudur
 Biz kimiz meclis onun meclisidir
 
 Dönelim zalıma tap zulme cevab  
 El tutan el yetiren cümle sevab
 Bu günümden danış ey hanı harab
 Bir eli yıkmaya bir elbesidir
 Biz kimiz meclis onun meclisidir
 
 Matmazeller ki bizi mest eyledi
 Şerimiz hayrımızı üsteledi
 Sol gözüm sağ gözüme kast eyledi
 Sağ kolum sol kolumun bayisidir
 Biz kimiz meclis onun meclisidir
 
 Dönderin kafiyeyi siz tanrıyı
 Söz tapa öz yerini siz tanrıyı
 Ele kufen ku ederlerki seni  
 Tapa bilmez yüz ile yüz tanrıyı
 Here ev sahibinin bir kesidir
 Şadlık olsun kişinin meclisidir 

 Əliğa Vahid 

Poetika

her dil yamalıdır. ve dilsiz yamalarla sen
çok kalaba etme kim. ne sükût ne esrar bu
birazı musibet gerisi riya bir tenle
bulmalıdır dünyada açlık kendi rengini
sessiz harf, harfsiz sesi; bulanlar yordamıyla
boğmuştur içimizde. bir ses bir sesi daha

hep silgiye başvuran ve sesi çatallaşan
şu ülkeye kefilim ve şu paydos anına
sersefil sakıncası cezaya uğramanın
sergisi umulmadık yaralarla açılan
çekiyor kuyusuna bir ses bir sesi daha

işte sen de şairsin hoş geldin kafiyeye
ne anlama gelirsin? ne serbest kargışların!
ataların görklüydü tanırlardı kılıcı
cânım felaketlerin yatırıp tende mizan
tartardı ulu vakit bir ses bir sesi daha

ben karınca olmam sen Süleyman olmadan
rüzgârı ulu orta ve tahtı kırk kilitle
eksildi kelimeler. büyüdü alkışların
bir vadi dolu altın yetmeden mahzenine
buluyor ikindiyi bir ses bir sesi daha

çarpıl şimdi ilhama. güloynar ve garabet
baş eğmez bir dizedir kim çalsa emrivaki
dönmeden sırta kalbin çarpıl ya da ikrar et
tanıyor hırsızıyla bir ses bir sesi daha

bulmadık ey hacegân bakılmadık hece O
gönül sona mı erdi şenliği var nefslerin
görgeç yeni zamandı. ve kadim mimarına
gülüyor alay aksak. bir ses bir sesi daha

bu yedinci bendidir bu kaçıncı mahalle
evine uğra uğul baban da yetim senin
ağıdın kum çektiği o dağâvaz bitmiştir
sen şiir diyeceksin ehil evden bilecek
işte sönüyor güneş yürüyor dağlar işte
arıyor divanında bir ses bir sesi daha

Çayan Özvaran

(Karabatak Dergisi, 24. sayı)

Gül Satıcısı

Gül Satıcısı

Bir gül satıcısı gördüm uyandığımda
Çok sevindim, gülü kalbe değişeceğine
Gülü kalbe değişeceğine

Bir kalbimiz vardı, hastalık ve yara dolu
İnanamadım önce, gülü kalbe değişeceğine
Gülü kalbe değişeceğine

Pazarlık ettik, “Takas etmem” dedi;
“Güle tapan canını da verir üstüne
Canım da verir üstüne”

Sordum: “Can ve kalbini kim değişir bu güle!”
“Pazarlık” bu dedi, “Yaralı ya kalbin
Yaralı ya kalbin”

Canımı da kalbimi de verdim, kalp seslendi:
“Hey Ciğerhun bir güle değişti kalbini
Bir güle değişti kalbini”

Cigerxwin (Ciğerhun)

Âgape – Cesar Vallejo

Âgape

Kimse gelmedi bugün bana sorular sormaya;
kimse bir şey istemedi benden bu ikindi.

Bir tek mezarlık çiçeği görmedim
bütün o neşeli fener alayında.
Affet beni, tanrım: ne kadar az öldüm!

Herkes, herkes geçip gidiyor bu ikindi
sorular sormadan bana, beni sormadan.

Bilmiyorum ne unuttular, ellerimde
kalan bu fenalık yabancı bir nesne gibi.

Kapıya çıkıp,
bağırmak istiyorum herkese:
Aradığınız biri varsa, işte burada!

Bütün ikindilerinde hayatımın,
anlatamam ne kapılar kapandı yüzüme,
ve ruhum yabancı bir şeyle doldu.

Kimse gelmedi bugün;
ve çok az öldüm bu ikindi.

Cesar Vallejo

Körler Alfabesi

Körler Alfabesi

 

fısıltıyla rastlantı
ölü yüzleriyle
kör isimleriyle

göksüz şimşekler
yıldızsız ışınlar
ne gün ne gece

yalındır isteklerim
gerçekleşemez mi

bu yatak bir tabut mu
biri haklı mı, değil mi

siyahlar bana beyaz der
beyazlar bana siyah
beğendim bunu, doğru yolda
olduğumu gösteriyor sanırım

kendine ve onlara boyun eğenin
her şeyi bağışlanır

herkes kendinin kayıp halkasıdır

yoksa daha derine mi gitmeli
her sığınağın daha da karanlığı var
ve her seferinde
benzerlerimize rastlıyoruz

yiterdik:
başlangıca dönünce

beyaz, karanlık, gri. burada zafer yok
bunlar pamuk otu, bunlar kır otlaklar
karanlık gökteki aydınlık kuş bu

gölgelerin savaşları
oyunları oluşturuyor
bir gölge
başkasına gölge etmez

gölgede oturan
zor öldürülür

ışığı
görmek isteyen
geri çekilmek zorunda
gölgeye

hans magnus enzensberger

Karda Kiraz Bahçesi

white petaled flower
  


karda kiraz bahçesi

eskiden ağaç, sopa, çalılık, çit olanlar
ıssız kar havasında çürüyorlar
mürekkepten incecik izler
bir sözcük gibi sayfanın kocaman beyazlığında
şu önemsiz güzel dallar, beyazla çiziyor kendilerini
incecik, çatallanmış, beyaz göğe
anısız gibi, buzdan incecik çizgiler gibi
başka bir zamanda gibi, üstte
ya da altta, görünmeyen
gök ile yer arasındaki çizgi
beyazlığın içinde birazcık beyaz
hiç yok gibi-


yine de
her yan, yer ve zaman
tam beyazlanmadan önce
hafif renkli bir kalabalık var
belli olmanın içinde biraz belli
kızmış beneklerin kavgacı sürüsü
çinko, kurşun, tebeşir beyazı
alçı, süt, şakak, küf
her biri öbüründen ayrı
o kadar çok sesli, o kadar titiz
açık renk benekli sürülerde
izlerin ölüm sevinci


neredeyse hiç ile hiç arasında
kendini savunarak beyaz çiçekleniyor kiraz

hans magnus enzensberger