TENHA ŞİİRLER ı dal kırık bahçe talan sularda yüzün hangi âh, hangi melâl yok şimdi hayal sabahları boyayan kuşlar mıydı sonsuz suskunluktan gayrı yıllar yıllar savrulmuş sanki sonbahar düştü yok şimdi hüzün ve aşk ben bu duvarı ördüm yıktım ördüm dur gece dur akşam dur sabah tak tak tak bu poyraz bu telâş yağmurla örtüşür gibiyiz akşam yüzün gök yüzün yıldızlar yüzün leylim birlikteyiz işte hiç bitmiyor akşam ıı sürülmüş toprak kokuyorsun biçilmiş çayır söğütlüğü geçince her yer çiğdem, gelincik ellerin baktıkça açıyor yüzün baktıkça bulutlar ve güneş serçeler karışıyor gülüşüne saat yok gölgemizde zaman ve suyun uzayıp giden öyküsü sevmek kadar seni ııı rüzgâr esiyor usuldan bir kiremit düşüyor sundurmadan bahçeye elimin üstünde güneş birkaç damla yağmur karışıyor içtiğim çaya sonra bir bulut gemi gibi yanaşıyor masaya elele çıkıyoruz seninle güvertesine akşamın işte yıldızlar diyoruz tüm çiçeklerin adını sayıyoruz bahçedeyiz yine masa aynı masa bu kez saçların karışıyor söze sonra hiçbir şey olmamış gibi tavukları yemliyorsun sabah sabah ıv taş atılmış su gibi dalga dalga yüreğim bir abdalım, bir yabanım kıyında gemilere götür beni misafir kuşlar gibiyim mavilikte öyle ucunda kirpiklerinin bir park korkuluğuna takılıp kalan güneş de yok artık yağmur ince bir sızı bir gelir,bir gider sarı solgun resimlerde mi yüzün hiç kuş uçmamış gök gibiyim karşında Arif Ay
Elif
ELİF
adını söylemeye ne hacet kızım
bazı bazı
ucunda buz tuttuğum bir yer burası
çoğu zaman bir hayret çıkmazı
neye şaşırabilirim artık?
Ruslar otel kuracakmış uzaya
buna mı?
nasırlarını kınayla gizleyen kadınlar ölmüş
ilk hecesini yitirmiş pek çok erkek
yapay annelik icad edilmiş
bunlara mı?
.
.
.
bir çıkrıkçın görsem mesela
cevaplarla dolu bir rüya
birbirine kalbolmuş iki can
sâfî yürek bir müslüman veya
adımdaki dört noktayı görecek biri
.
.
.
bütün ihtimalleri bir yana bırakarak yavrum
bütün temennileri bütün beklentileri
dönüp aynı tazelikle tekrar tekrar sana bakıyorum
o bezgin elâ yeniden cıvıldıyor gözlerimde
budur diyorum işte:
s e h l i m ü m t e n i
fazlasıyla güzel değilsin
hiçbir fazlan yok diye güzelsin
Feyyaz Kandemir
Kırlarda güller usulca koşar. – Sergey Yesenin
Safran ülkesinin akşam ışığı,
Kırlarda güller usulca koşar.
Söylesene sevgilim, bana o şarkıyı,
Hani şu, Hayyam söyler coşardı
Kırlarda güller usulca koşar
Ayışığıyla aydınlanmış Şiraz,
Kelebek sürüsü dönüyor yıldızların,
Şu Acemler yüreğimi üzüyor biraz.
Güzelliğini peçeleyip kadınların, kızların
Ayışığıyla aydınlanmış Şiraz
Yoksa sıcaktan mı donmuşlar,
Örtüyorlar bakır teni?
Yoksa, daha da sevgi mi ummuşlar?
İstemiyorlar yakmak yüzlerini
Örtüyorlar bakır teni?
Peçeyle dostluk etme sevgilim,
Belle öğüdümü, hiç unutma,
Bir göz açıp kapamaktır zaten dirim
Az verilmiş ermek mutluluğuna
Belle öğüdümü, hiç unutma.
En umarsız alımsızlığı da yazgıda
Kendi iç güzelliği aydınlatır.
Bu yüzden güzel yanakları da
Dünyaya yasaklamak günahtır,
Bunu veren madem ki doğa anadır.
Kırlarda güller usulca koşar,
Yüreğimde düşüdür başka ülkenin
Bir şarkı söyleyeyim sana sevgilim,
Hani, hiç söylemedi yaşarken Hayyam
Kırlarda güller usulca koşar.
– Sergey Yesenin
Gazel – Əliğa Vahid
Könlümü zülfün hayaliyle perişan etmişem Öz elimle eşqin mülkün gör ne viran etmişem Bir vefasız gülden ötrü hare çox yalvarmışam Her zaman bülbül kimi min ahu efgan etmişem Eşqe yanmağdan özge bir alamet görmedim Könlümü pervane pek çox şempe gurban etmişem Eşq çövründen gurtarmag bir sağalmaz derd imiş Men bu derdin çaresin ölmekle aşan etmişem Menden evvel yoxdu bir aşiq diyari eşqde Aşk dersin ben gidip Mecnuna ilan etmişem Biz kimiz ağa meclis onun meclisidir Düppedüz biz kimiz meclis onun meclisidir Haligin zerresidi növü beşer Zerrenin kısmetine zerbe düşer Zerreler get gede lap zerreleşer Kim kiçilmezse o hakkın sesidir Biz kimiz meclis onun meclisidir Ehli aşkı yaradan şahidimiz Aşkımızdır dinimiz zahidimiz Ele bir zerredirki vahidimiz Cümle şey rehli onun zerresidir Biz kimiz meclis onun meclisidir Her kesin öz nefesi öz sesi var Her kuşun namesi var lehçesi var Adem o herkesdüki bir kesi var Vahid her kimsesizin bir kesidir Biz kimiz meclis onun meclisidir Varsa gayret heremiz bir kes olak Yoksa bari lal olak dimmez olak Atılan toplara tiksinmez olak Bu seda sabirin ölmez sesidir Biz kimiz meclis onun meclisidir Yatmasaydık ne de bert yatmaz idi Gözmeseydik bizi derd udmaz idi Belke yar celbesi heç çatmaz idi Babekin şevki bizi lengisudur Biz kimiz meclis onun meclisidir Dönelim zalıma tap zulme cevab El tutan el yetiren cümle sevab Bu günümden danış ey hanı harab Bir eli yıkmaya bir elbesidir Biz kimiz meclis onun meclisidir Matmazeller ki bizi mest eyledi Şerimiz hayrımızı üsteledi Sol gözüm sağ gözüme kast eyledi Sağ kolum sol kolumun bayisidir Biz kimiz meclis onun meclisidir Dönderin kafiyeyi siz tanrıyı Söz tapa öz yerini siz tanrıyı Ele kufen ku ederlerki seni Tapa bilmez yüz ile yüz tanrıyı Here ev sahibinin bir kesidir Şadlık olsun kişinin meclisidir Əliğa Vahid
Poetika
her dil yamalıdır. ve dilsiz yamalarla sen
çok kalaba etme kim. ne sükût ne esrar bu
birazı musibet gerisi riya bir tenle
bulmalıdır dünyada açlık kendi rengini
sessiz harf, harfsiz sesi; bulanlar yordamıyla
boğmuştur içimizde. bir ses bir sesi daha
hep silgiye başvuran ve sesi çatallaşan
şu ülkeye kefilim ve şu paydos anına
sersefil sakıncası cezaya uğramanın
sergisi umulmadık yaralarla açılan
çekiyor kuyusuna bir ses bir sesi daha
işte sen de şairsin hoş geldin kafiyeye
ne anlama gelirsin? ne serbest kargışların!
ataların görklüydü tanırlardı kılıcı
cânım felaketlerin yatırıp tende mizan
tartardı ulu vakit bir ses bir sesi daha
ben karınca olmam sen Süleyman olmadan
rüzgârı ulu orta ve tahtı kırk kilitle
eksildi kelimeler. büyüdü alkışların
bir vadi dolu altın yetmeden mahzenine
buluyor ikindiyi bir ses bir sesi daha
çarpıl şimdi ilhama. güloynar ve garabet
baş eğmez bir dizedir kim çalsa emrivaki
dönmeden sırta kalbin çarpıl ya da ikrar et
tanıyor hırsızıyla bir ses bir sesi daha
bulmadık ey hacegân bakılmadık hece O
gönül sona mı erdi şenliği var nefslerin
görgeç yeni zamandı. ve kadim mimarına
gülüyor alay aksak. bir ses bir sesi daha
bu yedinci bendidir bu kaçıncı mahalle
evine uğra uğul baban da yetim senin
ağıdın kum çektiği o dağâvaz bitmiştir
sen şiir diyeceksin ehil evden bilecek
işte sönüyor güneş yürüyor dağlar işte
arıyor divanında bir ses bir sesi daha
Çayan Özvaran
(Karabatak Dergisi, 24. sayı)
Gül Satıcısı
Gül Satıcısı
Bir gül satıcısı gördüm uyandığımda
Çok sevindim, gülü kalbe değişeceğine
Gülü kalbe değişeceğine
Bir kalbimiz vardı, hastalık ve yara dolu
İnanamadım önce, gülü kalbe değişeceğine
Gülü kalbe değişeceğine
Pazarlık ettik, “Takas etmem” dedi;
“Güle tapan canını da verir üstüne
Canım da verir üstüne”
Sordum: “Can ve kalbini kim değişir bu güle!”
“Pazarlık” bu dedi, “Yaralı ya kalbin
Yaralı ya kalbin”
Canımı da kalbimi de verdim, kalp seslendi:
“Hey Ciğerhun bir güle değişti kalbini
Bir güle değişti kalbini”
Cigerxwin (Ciğerhun)
Âgape – Cesar Vallejo
Âgape
Kimse gelmedi bugün bana sorular sormaya;
kimse bir şey istemedi benden bu ikindi.
Bir tek mezarlık çiçeği görmedim
bütün o neşeli fener alayında.
Affet beni, tanrım: ne kadar az öldüm!
Herkes, herkes geçip gidiyor bu ikindi
sorular sormadan bana, beni sormadan.
Bilmiyorum ne unuttular, ellerimde
kalan bu fenalık yabancı bir nesne gibi.
Kapıya çıkıp,
bağırmak istiyorum herkese:
Aradığınız biri varsa, işte burada!
Bütün ikindilerinde hayatımın,
anlatamam ne kapılar kapandı yüzüme,
ve ruhum yabancı bir şeyle doldu.
Kimse gelmedi bugün;
ve çok az öldüm bu ikindi.
Cesar Vallejo
Sen iyi misin? – Cevdet Karal
“Seni bir daha görmeye Umut yok, bu belli Ama vazgeçmiş değilim Değişmem verdiğin kederi Sen iyi misin Yaprakları dökülmedi Değil mi, kuruttuğun güllerin Biliyorum okuduğunu Yazdığım yeni şiirleri”
Körler Alfabesi
Körler Alfabesi
fısıltıyla rastlantı
ölü yüzleriyle
kör isimleriyle
göksüz şimşekler
yıldızsız ışınlar
ne gün ne gece
yalındır isteklerim
gerçekleşemez mi
bu yatak bir tabut mu
biri haklı mı, değil mi
siyahlar bana beyaz der
beyazlar bana siyah
beğendim bunu, doğru yolda
olduğumu gösteriyor sanırım
kendine ve onlara boyun eğenin
her şeyi bağışlanır
herkes kendinin kayıp halkasıdır
yoksa daha derine mi gitmeli
her sığınağın daha da karanlığı var
ve her seferinde
benzerlerimize rastlıyoruz
yiterdik:
başlangıca dönünce
beyaz, karanlık, gri. burada zafer yok
bunlar pamuk otu, bunlar kır otlaklar
karanlık gökteki aydınlık kuş bu
gölgelerin savaşları
oyunları oluşturuyor
bir gölge
başkasına gölge etmez
gölgede oturan
zor öldürülür
ışığı
görmek isteyen
geri çekilmek zorunda
gölgeye
hans magnus enzensberger
Karda Kiraz Bahçesi
karda kiraz bahçesi
eskiden ağaç, sopa, çalılık, çit olanlar
ıssız kar havasında çürüyorlar
mürekkepten incecik izler
bir sözcük gibi sayfanın kocaman beyazlığında
şu önemsiz güzel dallar, beyazla çiziyor kendilerini
incecik, çatallanmış, beyaz göğe
anısız gibi, buzdan incecik çizgiler gibi
başka bir zamanda gibi, üstte
ya da altta, görünmeyen
gök ile yer arasındaki çizgi
beyazlığın içinde birazcık beyaz
hiç yok gibi-
yine de
her yan, yer ve zaman
tam beyazlanmadan önce
hafif renkli bir kalabalık var
belli olmanın içinde biraz belli
kızmış beneklerin kavgacı sürüsü
çinko, kurşun, tebeşir beyazı
alçı, süt, şakak, küf
her biri öbüründen ayrı
o kadar çok sesli, o kadar titiz
açık renk benekli sürülerde
izlerin ölüm sevinci
neredeyse hiç ile hiç arasında
kendini savunarak beyaz çiçekleniyor kiraz
hans magnus enzensberger