asılı resim tarifleri

asılı resim tarifleri

güneşi alnında batıran bir kadındı
sulara mor çalıyordu omuzbaşlarından
gözlerinde bin sayfanın
bini de açık.

dudakları mühürlenmiş bir kuşun gagasıyla
ya da kan sızıyor ağzının kenarından
kuşlar öpmüş de, kimbilir.

saçlarının yerinde
yaktığı gemilerden arta kalan
bir kaç paslı demir parçası.

siyah bir çerçeve yakışırsa şimdi
bu kadının hiç bitmeyen resmine
ve mavi trenler
farlarını yakmadan geçip gitmişse
ömrünün tünellerinden
sadece bir kez açıp kapadığım
çekmecelerin kulpuna asın beni.

meryem ananın dizi dibinde
kutsanmak varken
duvarların en keskin koşesine yaslanan
ve alnında guneşler mi batıyordu
-doğuyor da denebilir / zamansız bakıverince-
portakal kokulu bir kızıllık içinde
bakışı olmayan gözlerinde kadının
bin sayfanın bini de açık
öyleyse gözkapağı yırtılmış bir kitabın
adı okunmayan ilk sayfasında daha
onu yirmi gece duran bir saatin
akrebine asın beni.

temmuzun sihirli bir değnek vuruşuyla
-ki bir şifredir bu kimilerince-
alay ederek dünyaya gelmiş olan
bu resim -eylüle bu denli yakın olsa da-
güzün yumuşak tenine değmeden henüz
eylül'ün en uzak bir yerinden
ağustosun sonuna asın beni.

güneşe giden'lerin türküsünü
içmis miydi kimbilir
çiy düşmemiş yalınkat düşler içinde
ve bir ağlantının özeti olsun diye değil kuşkusuz
yanağında uzayıp durması bir çalının.
okyanus bildiren bir tabelaydı hem gözleri
sırtını vermiş de dunyanın bütün denizlerine
pusulasız yolculuklardan edinilmiş
bir yorgunluğa çivileyip usulca
bu gözlerin mavi kıblesine asın beni.

"bin yıl sonra bu sularda"
demişti kadın.
bin yıl oldu,
sular da gitti.
resimler kaldı asılı
yüzgeçlerinden.

Su

Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir