Eserin yazılış hikayesinden:”…….Bir gün piyesin öyle patlayıcı bir noktasına geldim ki, Beylerbeyi’ndeki yalıda, 1934 yılındaki büyük buhranımın başında geçirdiğim hâllere düşer gibi oldum. Hemen atıma atladım ve dağlara sürdüm. Şatosunun korusunda, at sırtında ölümden kaçmaya kalkışan (Tolstoy)u hatırladım. Ama ben ölümden değil, yine beynimi burgulamaya gelen sabit fikirlerden ve yırtıcı hayallerden kaçıyordum. Dağ başında zarif bir köşk…Bahçe kapısı ardına kadar açık…Tuhaf şey!…Evin kapısıda açık…Fransız mühendislerden birine aittir diye düşündüm. Bahçeye girdim. Atı bağladım. Eve girdim. Kimsecikler yok…Camlara, tahtalara vurdum. Ne ses, ne seda…Salona daldım. Bir masada akşamdan kalma yağları kurumuş yemekler…Suları dökülmemiş bardaklar ve bir gramofon…Üstünde bir plâk…İğne de plâğın bitim yerinde kaldırılmamış…Belli ki yabancı mühendislerden birinin evi…Herhalde bir tanıdık…Kartımı çıkarıp masaya bırakırken, “acaba şu plâkta ne var” diye düşündüm. Gramofonu kurdum ve işlettim. “Puccini”…”puccini”nin bir operasından koro… Öyle bir ses sarmaşığı ki toprak yarılmış da milyarlarca kemik kol fışkırmış ve Allahtan azabın kaldırılmasını istiyor gibi bir şey. Çarpıldım kaldım. Bir daha , bir daha çaldım ve içimde ki duanın verdiği hafiflik ve saadet hissi içinde atıma atlayıp dörtnala köşküme döndüm. Evet, dağ başındaki esrarlı evde, beni bekleyen esrarlı musikî… Beni o kurtardı. Ve 8 Temmuz, Perşembe….Gece yarısı… “- Ne yapayım anne, kestiniz incir ağacını!…” “Son”…Necip Fazıl
Filiznur writes:”allahım ben yok olamam! her şey olurum yok olamam. parça parça doğranabilirim. tütün gibi kurutulabilir, ince ince kıyılır, bir çubuğa doldurulur, içilir havaya savrulabilirim. fakat yok olamam. madem ki bu kadar korkuyorum, yok olamam.* eczahane camekanlarında, ispirto dolu bir kavanoz içinde, düşürülmüş bir çocuk ölüsü gibi , yumruk kadar bir et parçasına inebilir, bir şişeye hapsedilebilirim.fakat şişenin camından yine dışarıyı seyreder, önümden geçenleri görür, kendimi bilir ve duyar, kendimi ve allahımı düşünebilirim. razı değilim allahım! yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim. bu dünyada bırakamayacağım hiçbir şey yok. ne deniz, ne şehir, ne ağaç, ne ev, ne kadın, ne de ben. bu kalıbım, bu zarfım., bu kafesimle ben. onların hepsini bırakabilirim. fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. razıyım bir toz parçası olayım. insanlar üzerime basarak geçsin. canım acısın, duyayım. canımın acıdığıını duyayım. razıyım bir kertenkele olayım. kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. tırnaklarımı tuğlalara geçireyim.yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. tuğlaların incecik zerreleriini sayayım. kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim.razıyım bir nokta olayım. fakat o noktaya bütün kainat, bütün mevcudiyle dolsun. ben yok olamam.ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm fakat yok olamam. her şey benm olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya, vereyim. fakat aklım bana kalsın. aklım bana kalsın! aklım!..”büyük doğu yay. 9. basım, 1995 sf. 108-109
Anynymous writes:Kestiniz incir ağacını! PERDE8 Temmuz 1937… Geceyarısı…(Son sayfa)
Eserin yazılış hikayesinden:”…….Bir gün piyesin öyle patlayıcı bir noktasına geldim ki, Beylerbeyi’ndeki yalıda, 1934 yılındaki büyük buhranımın başında geçirdiğim hâllere düşer gibi oldum. Hemen atıma atladım ve dağlara sürdüm. Şatosunun korusunda, at sırtında ölümden kaçmaya kalkışan (Tolstoy)u hatırladım. Ama ben ölümden değil, yine beynimi burgulamaya gelen sabit fikirlerden ve yırtıcı hayallerden kaçıyordum. Dağ başında zarif bir köşk…Bahçe kapısı ardına kadar açık…Tuhaf şey!…Evin kapısıda açık…Fransız mühendislerden birine aittir diye düşündüm. Bahçeye girdim. Atı bağladım. Eve girdim. Kimsecikler yok…Camlara, tahtalara vurdum. Ne ses, ne seda…Salona daldım. Bir masada akşamdan kalma yağları kurumuş yemekler…Suları dökülmemiş bardaklar ve bir gramofon…Üstünde bir plâk…İğne de plâğın bitim yerinde kaldırılmamış…Belli ki yabancı mühendislerden birinin evi…Herhalde bir tanıdık…Kartımı çıkarıp masaya bırakırken, “acaba şu plâkta ne var” diye düşündüm. Gramofonu kurdum ve işlettim. “Puccini”…”puccini”nin bir operasından koro… Öyle bir ses sarmaşığı ki toprak yarılmış da milyarlarca kemik kol fışkırmış ve Allahtan azabın kaldırılmasını istiyor gibi bir şey. Çarpıldım kaldım. Bir daha , bir daha çaldım ve içimde ki duanın verdiği hafiflik ve saadet hissi içinde atıma atlayıp dörtnala köşküme döndüm. Evet, dağ başındaki esrarlı evde, beni bekleyen esrarlı musikî… Beni o kurtardı. Ve 8 Temmuz, Perşembe….Gece yarısı… “- Ne yapayım anne, kestiniz incir ağacını!…” “Son”…Necip Fazıl
Anynymous writes:Ne çıkar bir âciz inciri kurutmaktan?Hanımefendiye söyle! Sana emretsin. İçimdeki ağacı kes!O âciz değil, çok kuvvetli.(Sayfa 117)
Anynymous writes:http://rapidshare.de/files/30643782/requiem_puccini.mp3.html
Filiznur writes:”allahım ben yok olamam! her şey olurum yok olamam. parça parça doğranabilirim. tütün gibi kurutulabilir, ince ince kıyılır, bir çubuğa doldurulur, içilir havaya savrulabilirim. fakat yok olamam. madem ki bu kadar korkuyorum, yok olamam.* eczahane camekanlarında, ispirto dolu bir kavanoz içinde, düşürülmüş bir çocuk ölüsü gibi , yumruk kadar bir et parçasına inebilir, bir şişeye hapsedilebilirim.fakat şişenin camından yine dışarıyı seyreder, önümden geçenleri görür, kendimi bilir ve duyar, kendimi ve allahımı düşünebilirim. razı değilim allahım! yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim. bu dünyada bırakamayacağım hiçbir şey yok. ne deniz, ne şehir, ne ağaç, ne ev, ne kadın, ne de ben. bu kalıbım, bu zarfım., bu kafesimle ben. onların hepsini bırakabilirim. fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. razıyım bir toz parçası olayım. insanlar üzerime basarak geçsin. canım acısın, duyayım. canımın acıdığıını duyayım. razıyım bir kertenkele olayım. kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. tırnaklarımı tuğlalara geçireyim.yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. tuğlaların incecik zerreleriini sayayım. kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim.razıyım bir nokta olayım. fakat o noktaya bütün kainat, bütün mevcudiyle dolsun. ben yok olamam.ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm fakat yok olamam. her şey benm olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya, vereyim. fakat aklım bana kalsın. aklım bana kalsın! aklım!..”büyük doğu yay. 9. basım, 1995 sf. 108-109
Büşra writes:çok severek okuduğum bir eserdi..ve ilk cümle ile nihayet bulması tüyler ürpertici idi benim adıma..