Uçuşan Ağaç II
Gidiyorum yokluğumu da götürüyorum
Göl nasıl taşısın ırmağın ızdırabını
ırmağın azabını
ırmak! vazgeçiyor kendinden. Göl!
ırmak akmıyor artık
avuçlarımdan dökülen yollar
çağırıyor bu umarsız yolcuyu
ufuk ele geçer mi
Kimse böyle olsun istememişti
İhmal etmesin kimse gövdesini
ellerim âh! yüzümün mezarı
sözlerim âh! dilimin mezarı
gövdem âh! ruhumun mezarı
Osman Çakmakçı
Her sabah mütemadiyen sayfanızı ziyaret ederek başlıyorum güne. Ve hüzne bulaşıp devam ediyorum, zaman zaman da öfkeye.. Diyorum ki bunca melankoli neden? “ne çok acı var” pas geçsek olmaz mı?
“Adieu”…İşte böyle deyip gitmek.. kendi içine… Dışarıdaki onca gürültünün, onca kir pasın, onca kötülüğün olmadığı yere.. Kendi içime de saklanamıyorum şimdi. Onu da dondurdular… Nereye gitmeli?
Hüznü kendine yakıştırabilmek değil mi asl olan… Yoksa hüzün her yerde…
“Kimse böyle olsun istememişti.”
Söz kırılgandır, düşer birgün kağıda…***Hâlâ M. Bülent Kılıç’aÖldüğümdeYaşıyordum hâlâGittiğimdeKalıyordum hâlâMiraslarımı Çocukluk bahçesinin toprağına bağışladımŞimdiBelki bir caddedirYa da bir çöl belkiŞiirimiBir çocuğa bağışladımŞimdiBelki bir adam olmuşturBir kadına aşık belkiSesimiBir sokağa bağışladımGülsün diye bazenBahçenin anısına KitabımıKör Baykuş’aOkusunlar diye bazenBizim anımıza ÖldüğümdeKalbim Yaşıyordu hâlâDaracık bir yerdir senin içinBüyümesi gerekir hâlâReza Taheri
ölmeden,ölünmüsse belki ölünce, yasanir