KION VE COYOTTE VII
Dr. Hakkı Açıkalın
İyi Karaca…
Güzel Minyon küçük bir geçitten içeri girdi. Sanki şatodan birini uyarmıştı zira Blondine çağrı yapmadan demir kapı kendiliğinden açıldı. Avluya girdi, kimseyi göremedi ; Şatonun cümle kapısı da kendiliğinden açıldı ve Blondine bir kabûl odasına girdi. Büyük odanın her tarafı beyaz ve nâdir bir mermerle döşeliydi ; sonra diğer kapılar açıldı. Blondine iki büyük salonu birbirine bağlayan bir suite geçti. Nihâyet mavi altından bir salonun diğer ucunda nefis kokulu otlardan yapılmış bir yatağın üzerinde uyuyan bir beyaz karacayı farq etti. Güzel Minyon onun yaqınındaydı. Karaca gözlerini açtı ve Blondine’i gördü, ayağa kalktı, yanına gitti ve ona şunları söyledi :
«Hoşgeldiniz Blondine ; uzun zamandır ben ve oğlum Güzel Minyon sizi bekliyorduk».
Blondine ürkmüştü.
Karaca devam etti :
“Emîn olunuz Blondine, burada dostlar arasındasıbız; babanız kralı tanıyorum ve sizin onu sevdiğiniz gibi, ben de seviyorum”
« Oh! Karaca, dedi Blondine, babamı tanıyorsanız, lûtfen beni ona götürün ; benim yokluğum onu çok üzmüştür »
« Sevgili Blondine, sizi babanıza kavuşturma kudretinde değilim ; Burada, Leylâklar Ormanı’nın sahibinin iqtidârı altındayız. Ben de onun iqtidârına tâbîyim. Fakat babanıza zihnine, sizin kaderinizle ve benim yanımda bulunduğunuzla ilgili düşünceler ilhâm edebilirim ».
« Bu nasıl olabilir! Babamı bir daha hiç göremeyecek miyim ? Zavallı babam, onu ne kadar da çok seviyorum ! ».
« Sevgili Blondine, gelecekle fazla meşgûl olmayalım ; bilgelik her zaman telafi edilebilir. Babanızı göreceksiniz, fakat henüz bunun zamanı gelmedi. Bunu beklerken metîn ve huzurlu olun. Minyon ve ben mutlu olmanız için elimizden gelen herşeyi yapacağız ».
Blondine birkaç damla gözyaşı döktü. Sonra, mutlu olması için bunun iyi bir sebeb olduğunu düşündü ve gülümsedi.
Minyon ve Karaca onu kalacağı dâireye götürdüler. Blondine’in odası baştan başa pembe ipek bir halıyla döşeliydi ve halının kenarları altındı. Mobilyalar beyaz kadifeyle kaplı ve parlak ipek işlemelerle bezeliydi. Bütün hayvanlar bu işlemelerde temsillerini buluyorlardı : Arslanlar, kaplanlar, kuşlar, kelebekler, yılanlar, böcekler ve diğerleri. Odasının yanında çalışma kabini bulunuyordu. Bu bölüm gök mavisi renginde bir kumaşla donanmış ve her tarafa inciler serpiştirilmişti. Mobilyalar en iyi cevizden imâl edilmişti ve gümüşî örtülerle kaplıydı. Kabaralar ise türquazdı. Duvarda iki muhteşem portre bulunuyordu. Birinde genç ve çok güzel bir kadın diğerinde sevimli bir genç adan resmedilmişti. Elbiselerinden asîl oldukları anlaşılıyordu.
Sayın Karaca, bu portreler kime âid ?
« Bu soruya cevab vermem yasak sevgili Blondine. Daha sobra öğreneceksiniz. Şimdi akşam yemeği saati. Geliniz Blondine. Karnınız acıkmış olmalı ».
Blondine aslında açlıktan ölüyordu ; Karaca’yı takib etti ve çok tuhaf bir masayla donatılmış bir yemek salonuna girdiler. Yerde devâsa bir beyaz saten döşek vardı. Bu Karaca için hazırlanmıştı. Masada çok sayıda değişik bitki vardı ve çok tâze görünüyorlardı. Yine içi yem dolu altından büyük bir tabak göze çarpıyordu. Kristal sürahilerde çeşitli meyve suları mevcûddu. Karacanın karşısında hafif yüksek bir tabure bulunuyordu. Bu Minyon içindi. Onun önünde ise üstü yakutlarla süslü bir yayvan tabak duruyordu. İçinde ren a reng kızarmış balıklar ve bıldırcın butları vardı. Hemen yanında kızıl kaya kristalinden mamûl bir çanakta çok tâze keçi sütü bulunuyordu. Minyon’la Karaca’nın arasında Blondine’in yeri hazırlanmıştı : Küçük bir koltuk. Koltuk fildişindendi ve oymalıydı. Hasırla örülü kadifeler elmas çivilerle koltuğa rabtedilmişlerdi. Önünde altın bir tabak duruyordu ve etrafı safirden baykuş ve kartal gözü motifleriyle süslüydü. Nefis bir çorbanın kokusu her tarafa yayılmıştı. Haşhaş, zerdeçal, kakule ve bazı başka bitkilerden hazırlanmıştı. Karafı ve bardağı mor kesme kristaldendi. Yuvarlak bir yulaf – arpa ekmeği, altın bir kaşığın hemen yanında duruyordu. Çatal da altındandı. Peçete benzersiz bir patiskadan yapılmıştı ve çok inceydi. Hizmeti ceylânlar görüyordu ve gözkamaştırıcı bir güzellikleri vardı ; Hepsi de Blondine’in düşüncelerini okuyorlar, o daha ağzını açmadan her istediğini ânında yerine getiriyorlardı.
Yemek olağanüstüydü : En lezîz kanatlılar, en nâdir bulunan av hayvanları, en nefîs balıklar, en lâtif tatlılar, en reddedilemez nektarlar. Blondine hepsinden yedi ve hepsini mükemmel buldu.
Yemekten sonra, Karaca ve Minyon, Blondine’i bahçeye çıkardılar ; orada dünyânın en güzel meyvelerinden tattı ve âdetâ esridi. Sonra uçsuz bucaksız bahçede uzun bir yürüyüş yaptılar ve şatoya döndüler. Blondine yorulmuştu. Karaca, ona yatmasını önerdi. Blondine keyfle kabûl etti. Yatak odasına gitti ve iki hizmetkâr ceylanla karşılaştı. Ceylanlar kıza baha biçilmez laceverd bir gece elbisesi giydirdiler. Sonra parlak siyah saten çarşaflı yatağına yatırdılar ve başucuna oturup onu beklemeye başladılar. Blondine derhâl uykuya daldı. Babasını düşünemeden ve ağlayamadan uyudu.
Blondine’in ikinci uyanışı
Blondine çok derin uyudu ve uyandığında, yattığı vaqit bulunduğu hâl içinde olmadığını farq etti. Büyümüştü ; fiqirleri de gelişmişti ; kendini çok eğitilmiş hissetti ; sayısız kitabın ismini hatırlıyordu. Bunları sanki uykusunda okumuştu. Dahası, yazdığını, resim yaptığını, şarkı söylediğini, piyano ve arp çaldığını hatırladı.
Bununla birlikte odasında hiçbir değişiklik yoktu.
Ajite oldu, endişelendi ve yataktan fırladı. Pencereye koştu ve kendi aksini gördü. Yıllar geçmiş gibi görünüyordu. İtirâf etmeliydi ki, yattığı âna göre, bin defa daha güzelleşmişti. Bir ilâhe kadar güzeldi. Kumral saçları topuklarına kadar inmiş, teni pembe-beyaz olmuş, burnu yuvarlaklaşmış, yanakları koyu pembe olmuştu. Hayatında gördüğü en güzel kızla karşılaşmıştı.
Heyecânlanmış, hattâ ürkmüştü. Hemen giyindi ve Karaca’nın yanına koştu.
‘Karaca ! Karaca !’ diye bağırdı, ‘kendimde gördüğüm ve hissettiğim metamorfozu bana izâh ediniz lûtfen !’ Dün akşam bir çocuk olarak yattım ve bu sabah erişkin bir insan olarak uyandım. Bu bir illüzyon mu ? yoksa, gerçekten bir gecede mi büyüdüm ?’.
‘Bu hakikatin tâ kendisi sevgili Blondine. Bugün 16 yaşındasın fakat uykun 9 sene sürdü. Ben ve minyon seni sıkıntılardan korumak istedik; bana geldiğinizde, hiçbir şey bilmiyordunuz, okumayı bile! Sizi 9 yıl uyuttum ve bu 9 yıl boyunca Ben ve minyon sizi eğittik. Gözlerinizde, ilminizden kuşku duyduğunuzu okuyorum; gelin benimle, çalışma salonunuza gidelim ve neler öğrendiğinizi kendi gözlerinizle görün’.
Blondine, Karaca’yı takib etti; piyanoya koştu, çalmaya başladı ve çok mükemmel çaldığını farq etti. Sonra, arp’ın yanına gitti ve parmaklarını arp’ın tellerinde gezdirdi; olağanüstü çalıyordu. Bilâhare kalemlerini ve fırçalarını aldı ve kısa sürede muhteşem bir tablo yaptı. Arkasından kitablara göz attı, hepsini bir bir okuduğunu hatırladı.
‘Ey sevgili dostlarım, kalbimin ve ruhumun kilidini açtığınız için size minnettârım. Bana kendi varlığımı hissettirdiğiniz için size müteşekkirim’.
Duygusal ânlar geçtiğinde, Blondine başını önüne eğdi ve utangaç bir biçimde :
‘Nankör olduğumu düşünmeyiniz dostlarım, Sizden bir istirhâmım daha var. Babam ne yapıyor ? Hâlâ benim yokluğuma gözyaşı döküyor mu ? Mutlu mu ? Bunu bana söyleyebilir misiniz ?’.
Talebiniz çok meşrû. Şu kristal cama bir bakınız. Orada, evinizden ayrıldığınızdan bu yana olup biten herşeyi göreceksiniz. Babanızın mevcûd hâli de size görünecek.
Blondine cama baktı ve evvelâ evini gördü ; babası gergin biçimde dolaşıyordu. Birisini bekler bir hâli vardı. Kraliçe Fourbette içeri girdi ve Blondine’in, Gourmandinet’nin bütün yalvarmalarına rağmen kendi irâdesiyle devekuşlarını yasak alana sürdüğünü ve araba devrildikten sonra Leylâklar Ormanı’na doğru hızla kaçtığını ; Gourmandinet’nin büyük acı ve üzüntüyle aklını yitirme noktasına geldiğini ve bu nedenle kendisinin Gourmandinet’yi ailesinin yanına göndermek zorunda kaldığını anlattı. Kral, bu haberlerden ümidsizliğe düşmüş görünüyordu ; Leylâklar Ormanı’na doğru koştu fakat, kızını aramasına engel olundu. Sarayına geri getirildi. Kral çok mutsuzdu ve sâdece kızını düşünüyordu. Nihâyet uyudu ve düşünde Blondine’nin, Karaca ve Minyon’un sarayında bulunduğunu gördü. Rüyâsında, Karaca’nın ve Minyon’un kendisine, kızı Blondine’nin bir gün kendisine geri döneceği ve Blondine’in çocukluk döneminin sâkin ve mutlu olacağı konusunda güvence verdiğini gördü.
Daha sonra cam karardı ; herşey kayboldu. Bilâhare yeniden aydınlandı ve Blondine yeniden babasını gördü. İhtiyârlamıştı, saçları ağarmıştı ve çok hüzünlüydü. Elinde Blondine’in bir resmi vardı. Sık sık ona bakıp gözyaşı döküyordu. Yalnızdı. Blondine ne kraliçeyi ne de Brunette’i gördü.
Blondine bu gördüklerine çok üzüldü.
‘Neden babamın yaqınında kimse yok ? kardeşim Brunette ve kraliçe neredeler ?’.
Kraliçe, sizin ‘ölümünüz’den üzüntü duydu. Kraliçe, krala sizin öldüğünüzü her gün propaganda ediyordu. Sonunda, kral çok öfkelendi ve kraliçeyi babasının yanına geri gönderdi. Babası onu bir kuleye hapsetti ve kraliçe kısa bir içinde hasetinden öldü. Kızkardeşiniz Brunette’e gelince ; çok vahşî ve çekilmez bir hâle geldi. Kral, onu geçen yıl prens Violent ile evlendirdi. Prens, Brunette’den daha beter bir karakter olduğu için bir anlamda onun hakkından geldi. Brunette, fenâlığının mutluluk getirmediğini gördü ve kendini biraz toparladı. Onu bir gün göreceksiniz ve onun eğitimini tamamlayıp insan olmasına yardımcı olacaksınız.
Blondine, Karaca’ya teşekkür etti.
‘Peki, babamı ne zaman göreceğim ? diye sormak istedi. Fakat, Karaca’yı rahatsız etmek istemedi. Zamana bırakmayı tercih etti.
Masal devâm edecek. Belki, kral yeni bir anayasa çıkarıp monarşisini, ‘anayasal monarşi’ye evirecek. Blondine’nin buna ciddî bir katkısı olacak. Kim bilir, belki de bambaşka bir süreç işleyecek. Hiç kimsenin aklından bile geçmeyen, tahâyyüllerini zorlayan gelişmeler olacak, komşu krallıklarla olan ilişkiler gelişecek ya da tam tersine olumsuz bir vecheye bürünecek. Ruyâ’dan uyanmanın vaqti gelmiş olabilir. Büyük Kâhîn’in küresine bakmaya cesâret etmek lâzım. Gökten üç elma düşüyor, Üç maymun ölüyor ve maymun gözünü açıyor.