İnsanların hayatlarındaki en önemli karar olduğu düşünülür, daha doğrusu bu kararı verene kadar öyle düşünülür, verdikten sonra da bir çoğu en önemli kararın aslında boşanma olduğunu, evliliğin bu önemli karara yol açan daha az önemli bir karar olduğunu düşünür… Bu döngü böylece devam eder. Aslında yaşayanlar bilir ki, ne evlilik, ne boşanma hayatın en önemli kararlarıdır, en azından benim için öyle olmadı.
Ben böyle bir yazıyı bir sene önce yazmaya niyetlenmiştim, evlilik denen şeye hala saygım varken yazmalıydım belki veya şimdi biraz daha bekleyip yeniden saygı kazanmaya çalışmalıyım; ancak bu bir senede yaşadıklarım ve zaten hoş şeyler düşünmüyor olmamın neticesi bu yazı… Denemiş ve ağzı yanmış birinin evlilik reddiyesi.
Nedir evlilik, neye yarar? Neden etrafta doğru giden bir evlilik yok veya eser miktarda? Bunu herkes bildiği halde, nasıl olup da insanlar evleniyorlar? (Ben neden evlendim mesela, derdim neydi, güzel güzel otururken evimde, nereden çıktı bu?)
Evliliğin neye yaradığını bilmiyorum. İnsanlar bir yatakta beraber yatsınlar, bir aile olsunlar, toplumun en küçük birimi olsunlar, böylece zihinsel ve kültürel olarak bağlı oldukları topluma, cinsel ve biyolojik olarak da bağlansınlar; sosyal bir varlık olduklarını eşleri yoluyla isbat etsinler, sonracıma "evliyim" desinler ve böylece daha olgun bir görünüm sergilesinler… diye devam eden bir müessese gibi görünüyor. Çocuk yetiştirmek ve "Allah'ın emri" bana biraz bahane gibi görünmeye başladı, zira annem beni gayet güzel yetiştirirken evli değildi ve Türk insanının büyük kısmının "normal" ailelerde yetiştiğinden hareketle evliliğin çocuklar üzerinde sağlıklı bir tesir yarattığını düşünmek gülünç geliyor. Tek ebeveynli ailelerin çocuklarının daha az sağlıklı olduğu iddiasını iyice düşünmek lazım ama bu başka bir konu… "Allah'ın emri" diyenlerin de, Allah'ın her emrine bu kadar dikkat ettiklerini görmedim.
Ben neden evlendimdi? Bazen hatırlamakta güçlük çekiyorum ama her ikisinin temelinde de arkadaşlığı devam ettirmek vardı. Kendi başına evliliğe pek meraklı değildim, hatta istemiyordum, yine de bir noktadan sonra evlilik olmadan gönül ilişkilerin sürdürülmesinin doğru olmadığını düşünüyordum, benim için evliliğin tek anlamı buydu. İnsanların evliliğin şartı olarak gördükleri bütün o angaryayı o sebeple hiç bir zaman anlamadım. Dahası bütün o adetleri baştan kabul etmenin, karı kocayı birbirinden uzaklaştıran etkenlerden biri olduğunu düşünüyordum ve bunu da ifade etmekten çekinmedim. Evliliğin karşılığında arkadaşlığın feda edilebileceği bir risk olduğunu, ancak bir noktada alınması gereken bir risk olduğunu düşünüyordum. (Bunu mesela şirketlerin değişim stratejisiyle karşılaştırmak lazım, bir noktada bir şirket değişmezse %90, değişirse %70 ihtimalle batacaktır; evlilik de böyle bir şey, evlenmezseniz %70, evlenirseniz %90 bitecek bir arkadaşlığın sonucudur evlilik.) Evlilik konusu ciddileşip sonuçlarını görmeye başladığımda ise, evlenmek için tek sebep olarak bir daha evlenmemin gerekmemesini görüyordum. Askerlik gibi bir şey haline geliyor…
Bu dediğimin sadece bana özgü bir tavır olduğunu da sanmıyorum. Bir zaman önce biri bana bu konulardaki engin tecrübem dolayısıyla yıldırım nikahının kaç günde yapılabileceğini sordu. Kendisi bazen evlenmek istiyormuş, ancak bu isteği iki gün içinde geçiyormuş, bu arada evlenebilirse, nikahtaki keramet sebebiyle evli kalabileceğini düşünüyormuş. (Ben de kendisine köy muhtarlarını işaret ederek yardımcı oldum.) Düğüne kadar olan bütün o angaryanın ne çapta bir yılgınlık vesilesi olduğunu göstermesi bakımından ibretlikti.
Evlilik denen şeye hazırlık babındaki angaryaya bir erkek ya hormonları belasına, ya da biraz önce bahsettiğim "askerlik psikolojisi" hürmetine katlanır. Yoksa (en azından benim etrafımdaki) erkeklerin hiç birinin kafayı mutfağın danteliyle bozan eski kız arkadaşı ve yeni nişanlısının duygularını paylaşabileceğini sanmıyorum. Bir erkek için fiskos masasının renginden, kına kıyafetine, anlamsız angaryalar geçidi haline gelen bu saçmalıktaki en ufak ayrıntının bile, kendisinden daha önemli olduğunu düşündüğü bir süreçtir bu. (En azından ben böyle düşündüm.) Bir noktadan sonra, evlenmeyi düşündüğünüz insanın gerçekte bu süslenme merakından mı, yoksa sizi sevdiğinden mi evlenmeye niyet ettiğini bile sorgular hale gelirsiniz. Buna bir de aslında konuyla direkt ilgisi olmayan sürüyle insanı mutlu etmenin, evleneceğiniz insanı mutlu etmekten daha önemli hale gelmesi tarafı var. Herkesi mutlu etmeye çalışanlar, en çok mutlu etmeleri gerçekten gerekenleri mutsuz ediyorlar.
Şimdilerde televizyonda geçen bir reklam var. Oğlan kızı bir eve getiriyor, evin eksiği var mı diye bakasıymış, kız da sağı solu gezip "bir eksiği yok" deyince, oğlan da "eksiği sensin" diyor, kız da elindeki fincanı düşürüyor, o kadar romantik yani… Ancak bu reklamı hazırlayan arkadaşın Türk toplumunun bu adetlerinden herhalde haberi yok, bizde koftiden şeyler için çekişilmeden, üç kuruşun hesabı insanların burnundan gelmeden evlenilmez. Dahası "güzel olsun" diye uğraştıkça, burnunuzdan gelmesi ihtimali de artar. Türk toplumunun temel alışkanlığı elindeki fırsatı istismardır, burada da aksatmadan yerine getirir. Bu reklamda da kızın, karşısındaki erkeğin o zamana kadar (herhalde angut değil ya) farkına vardığı duygularını sonuna kadar istismar edip, eksik bir şeyler bulması ve iyice ağırdan alması beklenirdi…
Neyse de, bir erkek bu belaları atlatıp, arkasına bakmadan kaçmaz ve evlenmeyi başarırsa, katlandığı bütün bu angaryanın sonunda aslında pek de merak edilecek bir ödül olmadığını öğrenecektir. Kilit nokta şudur: Evlilik her iki taraf için de çözülmüş bir problem, hallolmuş ve geride kalmış bir meseleyse, kimse bir daha ele almaya ve ilgilenmeye uğraşmayacaktır. Eğer evlilik sürecinde yolculuğun kendisi keyif vermiyor, ancak varacağınız yerin hürmetine sabrediyorsanız, vardığınız yerin aslında o kadar sabra değmediğini farkettiğinizde sonuç bir sonraki durağa kadar sabretmeye başlamak olur. Bir sonraki durak da ya ölüm, ya boşanmaktır.
Karşı cinsten biriyle arkadaşlığın kendisi keyiflidir. Buna her çeşit paylaşım girer, insanlar birbirlerinin etrafında dönen çift yıldızlar gibi olurlar. Ancak evlilik, bu arkadaşlığa bir "toplum gömleği" giydirmektir ve bu gömlek giyildikten sonra artık kuralları birbirlerinin etrafında döndükleri için dünyanın da kendileri etrafında döndüğünü düşünen insanlar değil, toplum belirler. İki arkadaş arasındaki iletişimin yerini, ailelerin ve ait oldukları (veya insanların kendilerini teslim ettikleri) toplumların koyduğu "stereotipler" alır, buna göre kocanın ve karının evlilikteki yeri belirlenir ve roller dağıtılıp, oyuna geçilir. Bir kaç ay önce "herkesten çok farklı" olduğunu düşündüğünüz insanın, aslında etraftaki hemen her erkekten (veya kadından) pek de farklı olmadığını farkedersiniz. Zira iletişimin sebebi olan "evlilik meselesini halletme" isteği sönmüş, sevgi erozyona uğramış, hatta bir de çocuk doğduysa ilgi büsbütün başka yönlere kaymıştır.
Birbirini tanıyıp severek evlenenlerin de sonunda evliliklerinden pek mutlu olmamalarının altındaki sebep bu olmalı biraz. Birbirini arkadaş olarak tanıyıp, bu "rol"le evlenmeye niyet eden insanlar, sonunda karı koca haline geldiklerinde birbirlerine arkadaş olarak değil, "evliliğin icap ettirdiği" şekilde davranmaya başlıyorlar. Buna bir de insanların bu süreç içinde birbirlerinden bazı şeyleri gizlemelerini, iletişim bozukluklarını, merak ettikleri ama kavuştuklarında o kadar da hoşlarına gitmeyen şeyleri, akraba-yı taallukatın getirdiği sorunları ekleyince, evliliklerin sonunda düşmanlığa evrilmesinde pek bir sürpriz bulmamak lazım.
İlk evliliğim zamanında biri bana "imza aşkı öldürüyor mu?" diye sormuştu da, "neredeyse beni bile öldürüyordu" diye cevaplamıştım. Evlenip de, "evlenin, çok iyi bir şey" diyen kimseyi görmedim bugüne kadar ve neden böyle olduğunu da çok düşündüm. Vardığım netice tek tek insanların rolünün bu konuda aslında sanıldığından daha az olduğudur. Elbette insanların psikolojisi ve kimin kiminle evlendiği de önemli, yine de bunun gibi, evlilik dediğimiz ve kurallarını çoğunlukla hazır aldığımız müessesenin tabiatı itibariyle insanların iletişimine ve sağlıklı bir ilişki yaşamasına engel olduğunu düşünüyorum.
Bunun bir çözümü yok. Kendim için beni evlilikten fazla sevdiğine inanmadığım biriyle zaten evlenmek gibi bir niyetim olmadı ve bu dediğimi anlayacak idrak mertebesinde çok fazla insan olduğunu sanmıyorum. Eğer evlilik hürmetine sevgililiği veya arkadaşlığı kurban etmek gerekiyorsa, değeceğini sanmıyorum. Arkadaş kalabilmek, ucunda "özel şeyler" veya "cinsellik" olmasa da, daha iyi. Yine de, tekraren, bu dediğimi anlayacakların pek fazla olmadığını düşünüyorum ve bunun için gösterebileceğim kanıtlar var. 😉
Ben bu dediklerimi söyleye söyleye, ayağımı sürüye sürüye, arkadaşlık hürmetine, arkadaşımı yalnız bırakmamak hürmetine evlendim. Sonra arkadaşım bana yalan söyledi, verdiği sözleri yemeye kalktı ve bana (girdiğim onca riskten ve isbat ettiğimi düşündüğüm iyi niyetimden sonra) güvenmediğini ifade etti. İyi bir arkadaşlığın kredisi evlilikten fazla bende sanırım. Arkadaş olmayı beceremediği halde eş olabileceğini düşünenlerin sonunda ne evliliği, ne arkadaşlığı kalıyor… Bu da işin başka bir tarafı.
***
Aşağıdaki mektubu bana çok sevdiğim bir arkadaşım bu yazıyı okuduktan sonra gönderdi, başkalarını kırması muhtemel birkaç cümlesi hariç izinle aynen alıntılıyorum.
Bu yazıdaki her cümleye sonuna kadar katılıyorum.”Sıfat”,”ev huzuru”,”halihazırda el altında biri”,meşru çocuk sahibi olmanın tek yolu”,”aile baskısından kaçış”, vb..Sonuçta birşeylerin bencilce sahibi olmak için tecrübe edilen toplumsal edinim.Evlilik aileler açısından da evladı biraz üzerinden atma çabası.(Başımıza bela olmadan başını bağlayalım senin hele bir..)Seven insan evlilikle bitecek bir ilişki beklentisine girmez.Adı üzerinde “-sonu evlilik olsun” .Ver idamımı çek ipimi ölümüm elinden olsun..Seven insan sevdiği için sevdiğiyle beraberdir.Aşkı öldürdüğü söyleniyor,büyük sözü dinlemek lazım… ;)Teşekkürler Umman.:)Eline sağlık “çoğul” oğul..(İ.Emre):)
İnsanların hayatlarındaki en önemli karar olduğu düşünülür, daha doğrusu bu kararı verene kadar öyle düşünülür, verdikten sonra da bir çoğu en önemli kararın aslında boşanma olduğunu, evliliğin bu önemli karara yol açan daha az önemli bir karar olduğunu düşünür… Bu döngü böylece devam eder. Aslında yaşayanlar bilir ki, ne evlilik, ne boşanma hayatın en önemli kararlarıdır, en azından benim için öyle olmadı.–>Evlenmekte, bosanmakta, hatta bakkala ekmek almaya gitmek bile önemli kararlardir ve her karar bir risktir.Evlilik bosanma riskine , bosanma basarisizlik hissine, bakkala gitmek yolda kaza gecirmeriskine gebedir.Basiniza gelir mi, iste orasi tamamen, ne kadar dikkatli oldugunuza ve Allah´in takdiriyle alakalidir.Ben böyle bir yazıyı bir sene önce yazmaya niyetlenmiştim, evlilik denen şeye hala saygım varken yazmalıydım belki veya şimdi biraz daha bekleyip yeniden saygı kazanmaya çalışmalıyım; ancak bu bir senede yaşadıklarım ve zaten hoş şeyler düşünmüyor olmamın neticesi bu yazı… Denemiş ve ağzı yanmış birinin evlilik reddiyesi. –>Evlilik tek basina sadece bir kelimedir.Ama evlilik vakiasinin gerceklesmesi icin iki kisiye ihtiyac vardir ve bir hata, düskirikligi , üzgünlük, kirginlik vb.hisler mevcutsa eger, bu tamamen evlenen kisilerin sorunu ve onlar kaynaklidir..Yani evlilik kurumunda tabiri caiz bir dandiklik sözkonusu degildir.Evlilik nedir?–>Evlilik her sabah uyandiginda, Allahim rüyada miyim diye sormak ve yaninda uyuyanin sevgili esin oldugunu bilip, ona simsicak sarilarak yarim saat daha uyumaktir.Neye yarar?–>Mutlu olmaya -mutsuz olmayaaglamaya-gülmeye, sevmeye-sevilmeye, kendini tanimaya,kavga etmenin gerginligine-barismanin tadinahic sahip olmadiginiz anne babanizin yerine yeni bir anne babaya sahibi olmanizaBirlikte kilo alip, birlikte spor yapmayaBirlikte namaz kilmaya,birlikte sahur yapmaya,Birlikte hüzünlenmeye, birbirinizi teselli etmeye,kocaman yatakta kücücük bir yere sıkısıp, birbirine sarilmis kedi yavrulari gibi uyumaya,kücük caplarda kiskanclik krizleri gecirmenize,sacma sapan seylere küsüp, esinizin gönlünüzü almasina izin vermenizebirlikte seminerlere katilmaya,Birlikte tiyatroya gitmeye,Uzun gece sohbetlerine,sicak birer kahve esliginde sacmalamaya, vs vs vs….Neden etrafta doğru giden bir evlilik yok veya eser miktarda? Bunu herkes bildiği halde, nasıl olup da insanlar evleniyorlar? (Ben neden evlendim mesela, derdim neydi, güzel güzel otururken evimde, nereden çıktı bu?) –>Dogru dürüst giden evliliklere öncü olmaya ne dersiniz?Baskasinin hayatinda dogru düzgün gitmeyen bir cok sey var, intihar ediyorlar mesela.Siz niye intihar etmiyorsunuz?Neden yasiyorsunuz, onlarda ölüyor siz niye ölmüyorsunuz?Evliliğin neye yaradığını bilmiyorum. İnsanlar bir yatakta beraber yatsınlar, bir aile olsunlar, toplumun en küçük birimi olsunlar, böylece zihinsel ve kültürel olarak bağlı oldukları topluma, cinsel ve biyolojik olarak da bağlansınlar; sosyal bir varlık olduklarını eşleri yoluyla isbat etsinler, sonracıma “evliyim” desinler ve böylece daha olgun bir görünüm sergilesinler… diye devam eden bir müessese gibi görünüyor. Çocuk yetiştirmek ve “Allah’ın emri” bana biraz bahane gibi görünmeye başladı, zira annem beni gayet güzel yetiştirirken evli değildi ve Türk insanının büyük kısmının “normal” ailelerde yetiştiğinden hareketle evliliğin çocuklar üzerinde sağlıklı bir tesir yarattığını düşünmek gülünç geliyor. Tek ebeveynli ailelerin çocuklarının daha az sağlıklı olduğu iddiasını iyice düşünmek lazım ama bu başka bir konu… “Allah’ın emri” diyenlerin de, Allah’ın her emrine bu kadar dikkat ettiklerini görmedim. –>Annenizin yasadiklarini annenize sormali, bakalim sizinle ayni fikirde mi?Ki babasiz bir evlat büyütmekte, annesiz bir evlat büyütmekte gayet zordur, bu piskolojide de böyledir, pedagojide de…Mümkündür , ama zordur. Tek ebeveyinli ailelerin cocuklari sagliksiz degildir, ama su da bir gercektir ki, mutlu bir aile de, anne-babali büyümenin tadida bir baskadir.Hayata bir sifir malup baslamakta elimizdedir,galip baslamakta.Bu hayatin neresinden baktiginiz ve gelisime ne kadar elverisli oldugunuzla ilintilidir.Ama suna da deginmeden gecemeyecegim, (ki avrupadaki istatistliklerden yola cikiyorum) babasiz büyüyen kizlarin ezici bir cogunlugu cocuk denecek yasta cinsellikle tanisiyor..Nedeninine gelince; sadece sevilmek hissi.Zira kiz cocuklarinin saglilik bir özgüven duygusu olusturmada baba sevgisine cok ihtiyaclari vardir. Bu ihtiyac karsilanmadigi takdirde bunu farkli sekillerde karsilamaya koyulurlar. Bu da bir cok sorunu beraberinde getirir.Konumuz bu degil ama,cinsel özgürlükte sanildigi kadar matah birsey degildir.Evliligi kendini isbat araci olarak görenler olabilir, desinler diye evlenenlerde vardir.Olabilir, dünyada neler olmuyor ki.Farkindaysaniz, yasanan olumsuzluklarin hepsi insan kaynaklidir, eger insanlar Allah´i dogru anlayamiyor, onun emirlerini istismar ediyorsa, bunda Allah´in emrinin bir kabahati yoktur.Evlenin tavsiyesi de birbirinizi yiyin anlamina gelmiyor.”Ben neden evlendimdi? Bazen hatırlamakta güçlük çekiyorum ama her ikisinin temelinde de arkadaşlığı devam ettirmek vardı. Kendi başına evliliğe pek meraklı değildim, hatta istemiyordum, yine de bir noktadan sonra evlilik olmadan gönül ilişkilerin sürdürülmesinin doğru olmadığını düşünüyordum, benim için evliliğin tek anlamı buydu. İnsanların evliliğin şartı olarak gördükleri bütün o angaryayı o sebeple hiç bir zaman anlamadım. Dahası bütün o adetleri baştan kabul etmenin, karı kocayı birbirinden uzaklaştıran etkenlerden biri olduğunu düşünüyordum ve bunu da ifade etmekten çekinmedim. Evliliğin karşılığında arkadaşlığın feda edilebileceği bir risk olduğunu, ancak bir noktada alınması gereken bir risk olduğunu düşünüyordum. (Bunu mesela şirketlerin değişim stratejisiyle karşılaştırmak lazım, bir noktada bir şirket değişmezse %90, değişirse %70 ihtimalle batacaktır; evlilik de böyle bir şey, evlenmezseniz %70, evlenirseniz %90 bitecek bir arkadaşlığın sonucudur evlilik.) !–>Evlilik arkadasligin devamindan cok, sıkı bir dostlugun baslangicidir. Görüldügü gibi insanin piskolojisi de cok önemli bir faktör:” aman da zaten hevesli degildim, bir de hakli ciktim. Kahrolsun evlilik kurumu ” seklinde yaklasmakta pek mantikli görünmüyor gözüme. Adetler,gelenekler, kurallar vb. sorununa gelince; insani cileden cikaran adetlerde mevcuttur, yapilmasi hos, korunmasi gerekenlerde.Bunlari iyi ayirtedip, evlenilecek sahisla önceden konusmak, birlikte hareket etmek, öncelikle evlenecek olan ciftin bu konulara nasil baktigini tesbit etmesi , ortak bir sonuca varip, agizbirligi yapmak akillica olanidir.Unutmamali ki, tek kisiyi ikna etmek bir aileyi iknaya kalkmaktan cok daha kolaydir.Ki bu konuda erkegin cok akilli davranmasi gerektigine, kizdan cok erkegin tavrinin belirleyici olduguna inaniyorum.Evlilik konusu ciddileşip sonuçlarını görmeye başladığımda ise, evlenmek için tek sebep olarak bir daha evlenmemin gerekmemesini görüyordum. Askerlik gibi bir şey haline geliyor… – ->Herkes evlendiginde mutlu olacak diye bir kaide yok, anlasamazsaniz ayrilirsiniz.Ama önce caba gösterirsiniz.Acik acik sorunlar hakkinda konusursunuz mesela,nelerin sizii üzdügünü, nelerin hayalkirikligina ugrattigini anlatirsiniz.Bunu yaparken kullandigin dilde önemlidir, karsinizdakine öfkeyle saldirmak ya da suclayici bir dil kullanmak yerine ben dilini kullanirsiniz.Örnegin: “Benimle yeterince ilgilenilmmedigini düsündügümde mutsuz oluyorum, senin sevgine ihtiyacim var. ya daBana böyle davranilmasina dayanamiyorum, gururum inciniyor, eve gelesim gelmiyor” gibi…baktiniz dil ile anlatamiyorsunuz, yazarsiniz.Tüm bunlarda mi fayda etmedi, bir evlilik danismanina gidersiniz,parcalanmadan önce catlayan yerleri tamir etmeye calisirsiniz.Ee bu kadar cabadan sonrada olmuyorsa, olmuyordur,bir evde iki yabanci olmaninda cok bir anlami yok…Evlilik denen şeye hazırlık babındaki angaryaya bir erkek ya hormonları belasına, ya da biraz önce bahsettiğim “askerlik psikolojisi” hürmetine katlanır. .–>Hormonlari belasina evlilik öncesi “angarya ya ” katlananlar eninde sonunda belasini bulur.Askerlik gibi görenlerin ise elbet askerligi biter( nasil biter orasi Allah bilir).Zira evlilikten anlasilan sey, emir komuta sistemiyle yürüyen bir kurumla es anlamliysa , basiniza gelen hersey bence mübahtir. Cekiniz cekebildiginiz kadar, zira asker olmak itaat gerektirir.Yoksa (en azından benim etrafımdaki) erkeklerin hiç birinin kafayı mutfağın danteliyle bozan eski kız arkadaşı ve yeni nişanlısının duygularını paylaşabileceğini sanmıyorum. Bir erkek için fiskos masasının renginden, kına kıyafetine, anlamsız angaryalar geçidi haline gelen bu saçmalıktaki en ufak ayrıntının bile, kendisinden daha önemli olduğunu düşündüğü bir süreçtir bu. (En azından ben böyle düşündüm.) Bir noktadan sonra, evlenmeyi düşündüğünüz insanın gerçekte bu süslenme merakından mı, yoksa sizi sevdiğinden mi evlenmeye niyet ettiğini bile sorgular hale gelirsiniz. Buna bir de aslında konuyla direkt ilgisi olmayan sürüyle insanı mutlu etmenin, evleneceğiniz insanı mutlu etmekten daha önemli hale gelmesi tarafı var. Herkesi mutlu etmeye çalışanlar, en çok mutlu etmeleri gerçekten gerekenleri mutsuz ediyorlar–>Düsünmek güzel bir nimettir.Ama düsündügünüz sey önce duygunuza sonra eylemlerinize yansir.Süslenmeyi , ya da anlamsiz ayrintilari benden cok seviyor, yerine: Sevgilim bana cok güzel görünmek icin ugrasiyor, ya da herseyin bizim icin mükemmel olmasini istiyor, bana cok deger veriyor diye düsünebilirsiniz.Ya da birgün,sevgilinizin eline kocaman bir öpücük kondurup, “ya sen bu ellerinle kiyafetlere, esyalara dokudukca artik bu ellerin benim yüzüme dokunmak istemedigini düsünüyorum.Esyalar umrunda degil, ben seni seviyorum, sen de beni sev , yoksa bana deger vermedigini düsünüp üzülüyorum” deseydiniz, eminim evleneceginiz kizin üzerinde cok daha baska bir etki yaratirdi.Yok “yapsaydim da, o anlamazdi” derseniz.Ben de size yapsaydiniz, anlayip anlamadigini anlardik diye yanit veririm :)Ayrica, erkekler kadinlar kadar ayrintilari sevmez,bu bilinen birseydir ve katiliyorum.Ama nisanlisiyla evinin mutfak dantelinden, fiskos masasinin rengine kadar düsünen, “akli sadece hormonlarinda” olmayan, karsisindakinin bir bayan oldugu detayini anlatmayanlarda vardir.Ki bir kadinin her yaptigina mantikli bir aciklama aramak yerine, fitratdan gelen farkliligi kabul etmek ve ” onu mutlu eden sey sacmada olsa benim mutlulugumdur” diye düsünmek saglilikli bir yaklasimdir.Niye mi?Egoistligi coktan bir kenara birakmis, evliligi kendiniz icin bir saltanat olmadigi fikrine alismissinizdir da ondan.Bencil olmak yerine sencil olmak gerekir bazen…Neyse de, bir erkek bu belaları atlatıp, arkasına bakmadan kaçmaz ve evlenmeyi başarırsa, katlandığı bütün bu angaryanın sonunda aslında pek de merak edilecek bir ödül olmadığını öğrenecektir. Kilit nokta şudur: Evlilik her iki taraf için de çözülmüş bir problem, hallolmuş ve geride kalmış bir meseleyse, kimse bir daha ele almaya ve ilgilenmeye uğraşmayacaktır. Eğer evlilik sürecinde yolculuğun kendisi keyif vermiyor, ancak varacağınız yerin hürmetine sabrediyorsanız, vardığınız yerin aslında o kadar sabra değmediğini farkettiğinizde sonuç bir sonraki durağa kadar sabretmeye başlamak olur. Bir sonraki durak da ya ölüm, ya boşanmaktır. –>Öncelikle yazida gecen “katlanmak” kelimesinin üzerinde duralim biraz.Katlanmak nedir?Katlanmak: istemediginiz bir durum karsisinda caresizlikten razi olmak, ya da tahammül etmek demektir.Sevgiliniz, nisanliniz vs. size niye istemedigi halde tahammül göstersin?Eger sizi, en basindan beri tasinmasi gereken yük gibi gördüyse ve tüm bunlara sirf alacagi ödül icin sabrediyorsa, ileride iliskiniz nasil bir hal alir?Niye bir insan, bir digerini sevmek yerine katlansin?Bu nasil bir sevgi anlayisi ki, ucundaki ödülünü bekliyor.Sevgi sandiginiz kadar basit birsey olmamali. Katlanmayi degil fedakarligi gerektirmeli.Farkliliklar ile yasamayi ögrenmenin adi da, iletisim kurmayi ögrenmek yerine ,”tahammül ediyorum” olmamali.Karşı cinsten biriyle arkadaşlığın kendisi keyiflidir. Buna her çeşit paylaşım girer, insanlar birbirlerinin etrafında dönen çift yıldızlar gibi olurlar. Ancak evlilik, bu arkadaşlığa bir “toplum gömleği” giydirmektir ve bu gömlek giyildikten sonra artık kuralları birbirlerinin etrafında döndükleri için dünyanın da kendileri etrafında döndüğünü düşünen insanlar değil, toplum belirler. İki arkadaş arasındaki iletişimin yerini, ailelerin ve ait oldukları (veya insanların kendilerini teslim ettikleri) toplumların koyduğu “stereotipler” alır, buna göre kocanın ve karının evlilikteki yeri belirlenir ve roller dağıtılıp, oyuna geçilir. Bir kaç ay önce “herkesten çok farklı” olduğunu düşündüğünüz insanın, aslında etraftaki hemen her erkekten (veya kadından) pek de farklı olmadığını farkedersiniz. Zira iletişimin sebebi olan “evlilik meselesini halletme” isteği sönmüş, sevgi erozyona uğramış, hatta bir de çocuk doğduysa ilgi büsbütün başka yönlere kaymıştır. – ->Toplumun insanlar üzerindeki, olumlu veya olumsuz etkisini kabul ediyorum, fakat eger toplumu memnun etmek, onun bunun gönlünü etmek icin evlendiyseniz.Kusura bakmayin , kendiniz etmis, kendiniz bulmussunuz demektir.Aileyle ya da toplumla iliskisinin mesafesini bireyin kendisi belirler(belirlemeli). Yok bu hakki bastan umuma bagislamissinsaniz, ne kadar cabalarsaniz cabalayin geri alamazsaniz.Sonra sucu evlilik kurumuna, ona buna atmaninda alemi yoktur.Bir kaç ay önce “herkesten çok farklı” olduğunu düşündüğünüz insanın, aslında etraftaki hemen her erkekten (veya kadından) pek de farklı olmadığını farkedersiniz. Zira iletişimin sebebi olan “evlilik meselesini halletme” isteği sönmüş, sevgi erozyona uğramış, hatta bir de çocuk doğduysa ilgi büsbütün başka yönlere kaymıştır. –>Belki de siz ,kafanizdaki profile asiktiniz!Karsinizdakine kendi diktiginiz karakter elbisesini giydirmeye calismaktan, gercek kisiligini göremediniz, onu oldugu gibi kabul etmeyi basaramadiniz…olamaz mi?Sevgiyi külün altinda bir kor olarak düsünelim, o küle biraz üflerseniz eger, yeniden yanmaya basladigini, üzerine koydunuz odunlari tutusturdugunu göreceksiniz.Üsümek istemiyorsaniz eger,o atesi odunsuz birakmamalisiniz ve hayat da hic birsey tek tarafli degildir.Kadinlarin cocuklarina olan düskünlügünün elbetteki farkindayim ve bu zaman zaman esini ihmal etmeyi beraberinde getirir, ki etraftaki örneklerden de görüyorum (maalesef getiriyor).Ama önce su sorulari soralim.Bir cocugunuz oldu diyelim,bunu ikinizde istediniz mi?Varsayalim ki, istediniz, sorumlulugunu da esit miktarda paylasiyor musunuz?Yoksa cocukla ilgilenmek zorunda kalan, gece agladiginda sütünü veren , altini degistiren, siz 8.rüyanizi görürken gözlerinden uyku aka aka cocukla ilgilenen, hem cocuk hem ev isiyle basbasa kalan esiniz mi oluyor?Ama ben calisiyorum diyorsunuz, de mi?Calisin.Bu ne zamandan beri esinizine yardimci olmaya engel ?Kadin nedir sizce?Ilgi, ask makinasi mi?Sorun: Esim bana ilgi göstermiyor… mutsuzum!Niye…karin seni mutlu etmeye mecbur mu?Belki cok yoruluyor, belki ilgi bekledigin dakikalarda günlerdir uyutmayan cocuktan firsat bulup uyumak istiyor. Belki o da ,senin isten geldiginde ayagini uzatip o kanal senin bu kanal benim zaplamandan mutsuz.Olamaz mi?Olabilir…Bu sorunu, “cocuk oldu, ilgi bitti” diye aciklamak elbette kolay, ama” niye ilgi azaldi ya da bitti?” iste bu soruya cevap bulmak zor.Ki evlilik sözkonusu oldugunda, ilgisizlik genelde bir sürec isidir. Ben geliyorum seklinde haber veren semptomlarina vardir, zamaninda önlem almazsaniz, basiniza mutlak gelicidir….biri bana “imza aşkı öldürüyor mu?” diye sormuştu da, “neredeyse beni bile öldürüyordu” diye cevaplamıştım.–> insanlar birbirlerinin duygularini öldürüyor, evlilik kurumu suclu cikiyor!Bu da cok mantikli bir yaklasim tabi!?Yalniz,bir toplumu cökertmenin en kestirme yolununda o toplumu ahlak erozyonuna ugratmaktan gectigini hatirlatalim da, “evlilik aski öldürüyorculara” genel kültür babinda kücük bir bilgi olsun. Evlenip de, “evlenin, çok iyi bir şey” diyen kimseyi görmedim bugüne kadar ve neden böyle olduğunu da çok düşündüm. Vardığım netice tek tek insanların rolünün bu konuda aslında sanıldığından daha az olduğudur. Elbette insanların psikolojisi ve kimin kiminle evlendiği de önemli, yine de bunun gibi, evlilik dediğimiz ve kurallarını çoğunlukla hazır aldığımız müessesenin tabiatı itibariyle insanların iletişimine ve sağlıklı bir ilişki yaşamasına engel olduğunu düşünüyorum. —–>”Evlenin , evlilik cok iyi birsey” diyen kimseleri gördüm.Hepsi de anlayisli ve karsisindakinden sevgi beklemek yerine, karsisindakine sevgi vermeyi secen insanlardi.Hepsini tanidigim icin, bu yazidan sonra daha bir mutluyum.Cevremizdeki evliliklerden etkilendigimiz dogrudur, ama bu eger sizin kendi kurallarinizi koymaniza, kendiniz gibi davranmak yerine ,size bicilen rol geregi davranmaniza yol actiysa, evlilikten önce bireysellesme noktasinda bir sorun yasanmis demektir.