Hayatı kusmak – Funda Özgür


Hayatı kusmak

İstediğimiz bir yerde, istediğimiz bir anda, yaşadıklarımızın istediğimiz kadarını kusabilseydik keşke.

Uyku tutmayan gece yarılarında gidip başında durduğumuz lavaboya… Yürüdüğümüz kaldırımın kenarına… Tırmandığımız bir merdivenin destek aldığımız tırabzanlarından aşağıya… Son sürat giderken takla atma pahasına aniden frene basıp durdurduğumuz bir otomobilin camından dışarıya… Uzun bir gemi yolculuğunda köpüren suya…

Kusabilseydik keşke yaşadıklarımızı…

Hepi topu yutağa yerleştirilecek iki parmağa bakardı.

İstersek kusarken gözlerimizi kapar, çıkardıklarımızı görmezdik. Ama istersek de memnuniyetle bakardık bünyemizden kendi isteğimizle attıklarımıza.

Hayatımızın safralarına…

Gözümüzün önünden gitmeyen kareler küçülür, kibrit kutusu kadarcık bir alana sığardı.

Aslında hiç doğmamış olmalarını tercih edeceğimiz, şiddetle uzayda sonsuzluğa savurmak istediğimiz kişiler ufalır, çöp adamlara çöp kadınlara dönerdi.

Elle tutup gözle göremediğimiz şeylerden de kurtulurduk o zaman.

Lavaboya boşalttığımız deneyimlerimizin üstüne musluğu açardık. Yol kenarına boca ettiğimiz geçmişimizi kurumaya, sonra rüzgârda toz olup etrafa savrulmaya bırakırdık. Belki başkaları farkında olmadan çiğner geçerdi. Belediyenin temizlik arabaları süpürürdü veya.

Hiç duymamış olmayı tercih edeceğimiz seslerden sözlerden cümlelerden… Kelimelerle tanımlayamadığımız kokulardan… O seslerin, sözlerin, cümlelerin ve kokuların bize hissettirdiklerinden…

Hepsinden kurtulurduk o zaman.

Eğer kusabilseydik yaşadıklarımızı ya da yaşadıklarımızın istediğimiz kadarını, rahatlardık sahiden.

Ağzımızda acı bir tat bırakırdı bırakmasına çıkarttıklarımız. İştahımız kesilirdi yeni şeyler yaşamaya. Ama biz de zaten acele etmezdik. Biraz dinlenmek isterdik.

Bitkinliğimiz geçinceye kadar beklerdik.

Sıfırlanırdık.

Bize yabancı olan, bünyemize alerji yapan aynı ‘safralara’ bir daha ya da bir süre yaklaşmazdık. Bize yaklaşmalarına bir daha ya da bir süre izin vermezdik.

Yeni ‘safralara’ yer açardık.

‘Safra’ olduklarını bile bile hayatımıza yine de kabul ederdik.

Kusma özgürlüğümüzü sonuna kadar kullanırdık.

Nasıl olsa yaşadıklarımızdan ya da yaşadıklarımızın istediğimiz kadarından, istediğimiz zaman tamamen kurtulabileceğimizi bildiğimizden, korkmadan türlü maceralara girişirdik.

Her deneyimin lezzetini bilirdik ama herhalde hiçbir lezzetin ruhumuzu beslemesine izin vermezdik. Korkardık çünkü.

Yaşardık ve kusardık. Yaşardık ve kusardık.

Bulimia hastaları gibi hem farklı lezzetlerden vazgeçemezdik hem de fazlasının bizi rahatsız edeceğini bildiğimizden iki parmağımızı yutağımıza yerleştirip dışarı çıkarır atardık.

Her hazzın ve zevkin bitkinlikle nihayetleneceğini bilirdik.

Bunu kabul ederdik.

Ruhlarımız beslenmez hastalanırdı o zaman ama bunu da kendimize sorun etmezdik.

‘Tatmak’ istediğimiz herkese ve her duyguya aynı anda hâkim olmaya çalışmanın ciddi bir ‘hastalık’ olduğunu bilerek, bedenleri ilhak etmeye ve merak ettiğimiz bütün duyguları hoyratça yaşamaya devam ederdik.

Kusabilseydik keşke hayatı, yaşadıklarımızın istediğimiz kadarını.

O zaman hiç değilse biriktirdiklerimizle zehirlenmezdik.

Funda Özgür

Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir