Beri
seni akar sandım ey adım
koşan adım çapraşık adım
göğsünden geçirdin şu kelimeleri ki/ ey adım/
gönül yalnızca bir tüydür kalbi okuyan
rüzgârın soldurduğu aşk damarını
aldatıp atlayıp geçerek
incelen engerek
giysisinden ayrılma zamanını seçerek o da
bir kiraz
büyüyüp biraz
kalbin olsun/ ey sen/
ucundaki kırağın damlasını öpeyim kalbinin
elemler otağı bahçenle
gülüntereddüdüne benzer
kız sen ne şüphesin bende
güneşi koynunda taşıdığın
sürece
/sen kalbsin hafif olaydın
didinen ırmağın coşkusunu
denize ulaşan avunma duygusunu
içime taşımayaydın
kalbim hafif olaydın/
türküsünü söyledi fıratın avcıları
kızsa konuştu sesi bir düştü zaten
– adım o işte o ad bildin
kendine ikinci örnek diye seçtin
bir başka çağrışıma açılmasın
arkadaşım seni kollar susarak bakar bana
çevik mi delişmen mi gitmeliyim
ama sen uzaklaş önce küçük pazarların
koynunda kalsın açılmasın söz borsası
aşk ama şimdi davrandıysa ne gibi
koynunda kalan köprü görmedim görsem de
ta deniz açıklarına kapanmalıyım
kendimi açıp deniz açıklarını kapamalıyım
sen taşı taş bilensin ama
suyu su bilmeyensin
deme yüzüme bakarak öyle hayır
evim körpe ışıkların saklandığıdır
ben bu yüzden körpe ışıklar taşırım vücudumda
gövdemin seni çarpın yerinin
damıtılmış şarapla yıkandığını sansan da
gözlerim az akdenizlidir büyüyen bebekleri
yürüyüşümü seste kalan tuş aşındıran sanma
aşınmış piyano tuşlarında gizlenmedi
kendini giz-
lemedi o
cam gibi
bir ben ateşi var diken değil
ta orta yerinde bir inip bir kalkan
göğsümün
sana baktıkça
ağırladığım kendi ateşim
temmuz geçti daha o aylar bildiğin
sense bir soğuk günümle eğlendin
arkadaşım dersen korkarım
taşı taş bilir suyu su değil korkarım
öfkeler doğsa acımam
elemse aldırmam
ama bir beyaz ben sezdinse yüzümde
bu benim gözü kara aynamdan olmasın
yanağım oval
yangın buğusunun dönerek yükselişidir o
ama ben görmedim hiç yanakta yangın ki
gördümse de bilmedim ışıklı yanakta yangın ki
ışığıyla seni çarpan başka
döndün yine o bakışa
ki âşıklar bel bağlardı
uğursuz sokaklara dizilip
âşıklar
sabah soğuğunu ağlardı
resmi yaprakların tozundan eser
şimdi saçlarını hatırlarım
ta gel kendin için denizin içi gibi ki
ta gel kendin için dost olan
ta gel kendine ki
alışsın sana da duruşu manav vitrinlerinin
yoksa ne teknik satımevleri ne resmi bürolar
alıp uzaklaşamaz yüklendiğim kokuyu
Ebubekir Eroğlu