kırmızıyım sana
1.
fırından çıkmış simit kadar kırmızıyım sana
gül gibi renginde isyan taşıyan halk kadar
bir çocuk ağlar ya, annesinin yüreği kadar kırmızı…
sanki hiç gelmeyeceksin ve ben orada öyle beklerken
bir sevgili özler ya, sigarasının ateşi kadar kırmızıyım sana
2.
vurulmuş bir gencin yarasından akan kan kadar halk
halk kadar dağlara bakınca nasıl sokaklara dar gelir
bir çığlık olur yanar ya, öyle ruhsatsız kırmızı…
nar çiçeğe durur, bıçak kadar keskindir rengi
elin değerse yakar, çocuklar sokağa fırlar ya
her sabah gözlerini açtığında, öyle kırmızıyım sana
3.
akşam güneşi suda nasıl yanarsa öyle
bir zerdüti ateş karşısında ağrısına nasıl inanıyorsa
ve öpüp eşikleri bir bir geçtiği o sabah gibi kırmızı…
belki diyerbakırda bir kürt kadını gibi madritte bir çingene
dolup taşar sokağa ve etinde müzüik tutuşur ya,
sesi akdeniz’de akşam vakti
akdeniz’de akşam vakti asılır gibi kırmızıyım sana…
4.
sokağa fırladığında güneş dolar ya tenine
gülüşünden sonra mutlaka yaz gelir
haziranda kiraz kadar sabırsız kırmızı…
beyoğlu’da akşam olur, sinemaya gidilir
boynunda kırmızı fular, yanmış ormanlar ya da
ellerin ellerimde tutuşur, öyle kırmızıyım sana…
5.
senegal’de bir çocuk annesinin eteğini
ekmek tutar gibi tutarken
güneş çöl ölmesin diye dik yürürken akşama
ve ben yokluğuna ekmek banmak kadar kırmızı…
ayhan nasıl fırlamış bir mermiyse çatışmada
onun için de yaşamak kalır ya her birimize
ve olmadık anda bizi terkeder ya yüreğimiz
işte öyle kırmızıyım sana…
6.
su yürürken her kıyı ayrılıktır
her öpücük bir veda, bir mevsim sonu
kül mü közden düşer, köz mü külüne tutsak
tutsak gibi özlemle kırmızıyım…
beni buralarda tutma sevgilim
tutma, ağlar gözyaşında her kuş
gözyaşında kuş olur gibi kırmızıyım sana…
7.
yağmış bütün yağmurlar
düşmüş bütün kar taneleri
pencerenizi önünde geçen martının ıslak sesi gibi
sulara büyümek nasıl kalıyorsa çocuklara
adına yaşamak deniyorsa denizi görmeden ölmenin
su bile yangın olup bir coğrafyayı tutuşturuyorsa
fırat gibi kırmızı…
sabah saat beşte bir ülkenin sokakları
nasıl doğurgan bir kadın gibi
acil servis kapılarını zorlayan bir ağrıysa
sabah kuşları beş geçe dünyanın bütün sokaklarında
yeni doğmuş bir çocuğun ilk çığlığı gibi kırmızıyım sana
Fadıl Öztürk
Bir habbe kadar sevsen beni, kırmızı tadın da..?