Ey Şair
Eski ve yorgun ve durgun kalbime zerk edilen taze kan… Şair ki, sen hangi göğüs kafesine girsen orası bedesten ve hangi kalbe varsan orada atarsın..
Gitti o son yolcu ve ben dolu bir bulut kadar ağladım, kaldım.
Oysa, oysa ki Şair!
Mevlâ’dan bir lütuf istemiştim,
Evet, o lütuf ki; beklerken bekleyişi, çay üstüne çayı, sigara üstüne sigarayı, o hep geçilen sokakları ilk defa adımlarmışçasına adımlatmayı, tutulmayan ellerin beraberliğini, vardığı şehri, harabeyi ve o şehrin harap kadınını şiirleştirendi.
Yüreğini sözüne, zarafetini hiddetine, sevginin ulviyetini sevgisine, ayrılmanın zulmetini yazgısına, son yolcu gibi giderken asaletini şiirine iliştirendi.
Şairdi. . Ama önce lütuftu, ilahi kalemin şairdeki tecellisi şiirdi, vurucuydu vuruldum.
Vakurdu,
Mağrurdu ve eğilimsiz.
Asildi ve asilce sevildi.”
Lamia