Duygulara Yolculuk
Kentin incelen derisi, kanla buluşan akşam
sokakların yüz vermeyen uğultusundayız ve sen
yalnızlıkların yeniden boğduğu kadın, kirli kahkaha
kırık gülüşlere açılan eteklerin, o yalın armağan
İnleyen bir kuyusun, erkeklerin gizemi dökülür sana
kin biriktirilir sende ve simsiyah anılar. Masalın eskir
günlerin gürültüyle biter, her sabah yatağın buza dönüşür
sırı dökülür baktığın aynaların, yüzün unufak olur sonra
dudakların anlamsız, yüreğin yalan
elinde kudurmuş bir bıçak, bileklerinde isyan.
Gökyüzü kocaman bir ruj lekesi, buharlaşıyor tenin
ince bir kanla çiziliyor dünya, ılıman bir iklim gövden
atılmış bir taş hızıyla geçiyor kuşlar.
Kayboluyor bir bir aşkların yüzü, şarkılar çok uzakta.
Ses uzuyor, ateş kurnaz ve uyanık, zaman yalancı
insan iyice kirli, insan iyice paramparça ve durmadan azalan
kendine çivili fıçı, renkli ışıklardan görünmez tuzak.
Yara bir başkasında; ama kanayan sendin, içinde
başlayan ayaklanma, elinde sakladığın yıldızlar
gırtlağını kestiğin o sokakla, gözlerinden koparttığın ışıkla
karanlığı sevdin, usulca dokundun kurbanına. Su değildin
buzdan bir düştün; ama kendiyle yorulan
Renklerin derinliği o belirsizlik, gövdenin itmesi kendini
bir uzaklıktan bir uzaklığa, o zorbalıkla
sonsuz ölümü tartıştın anlatabilmek için sürgünlüğünü.
Bir tohum düşürdün acının altına, yurt edindin onu
ellerini bağışladın, ürküten buluşmalar yaşattın dağlara
tenine büründü dünya,
çıldırtan bir çağrıya dönüştü kokun.
Veysel Çolak