dudağımdaki dağ | eda aktaş

dudağımdaki dağ

i.
sırtını bir gözyaşı yağmurunun nemini içine çekmiş duvara yaslamış, elindeki kırık dalla bilgisini eşeliyordu.
hayatın dedim, tefsiri neden mahfuz?
eğilip kulağıma çınlattı sesini. sesi; yer ve gök arasında bir duman kavisi.
hayat için söyleyebileceğim tek şey, ağıdını ellerime kapamış şu kırık daldır.
kalbimden onun kalbine esinle dolmuş bir dere aktı. ve bana dedim.
neden bana apansız, bazı gözlerini gözlerime ekleyip, bazı dolgun bir kasıtla uzanıp kalbime, şarkılar dinletiyorsun?
yavrusunun yaşları neresinde birikirse bir kumrunun, öyle orasında basılı tuttu düğümünü:
çünkü yaşamalısın..! dedi.
çünkü yaşamalısın..

ii.
yüzümü hüsn mezarına çevirsen de, gülüşün genişlesin.
çünkü inanıyorum; göğe bakan her insan bir yağmuru hak eder.
bunu ben ettim kendime
mevsimi çağıran her sesin peşine düştüm.
deme, bir cân kaç vakit koşturur yüreğini bir sesin ardında
önce şahit, sonra şehit kaç akça tel var, bilmiyorsun.
ve sen de susarsan ey kalbi dağların, ey gürz-ü gani/ kiraz rahmeti çekilmiş o yurda kapatılır
bir sanrı değil kazıdığım kaldırımlara akşamları, izmaritler kapanmışken ayaklarıma
sana gürül gürül bakarken
bir sanrı değil, çırpındıkça eriyendir.
rahatı kaçmış muhabbetler haykırsın iftirak, acz akar
akar kederinden kaderine her ırmak
ayet değil mi şu tabla, şu leylak kokusu. ve gerçek değil mi
üzerimde pıhtı pıhtı kan, gözümde söndürdüm şafaklarını gençliğin
görüp görebileceğim, duyup duyabileceğim ve yazabileceğim silip silip mayi âh sade
masallardan sağ, düşlerden salim çıkar da iyiler,
şehrin dolaşık sokaklarında ezilir. zulmet yapışır yakasına ve öç
hadi söyle, de ki; ne yüzünü ver, ne talip çıksın astarına
sen de gezdir vehmini üzerinde alazın
senin de, belasını sakınmış yılanların bin yaşasın!
ama değerlerim ama inançlarım
ama eşarbımdan omuzlarıma süzülen siyah ve yeşil sussun mu
nazını çektiğim,
sen, gözümde uyuyan sürme! / hepsi bütün sussun mu
geceler diliyorum baykuşlara, uzun soluklu dipsiz geceler
bir nefes açsın ağzını zarfların, bir nefes neyden
hakkından vazgeçen bu yarayı anlatsın sana incibalıkları
artık ne halim var, ne sözüm söylemeye beni kendi mevsimimde harcadın.
sonra nasılsa savdın başından kışlarını bir kızın soğuk ve kurak
nasılsa nasibine dinçlik devreder hafızası zayıf fotoğraflar
aksi harcasın aynalarda suretimin doğrudur, cesaret göçmeniyim
kansız, riyakâr hecelerden korktuğum, doğrudur.
ama haktır fazlasını veremem ısrarıyla boğmayana
boş olursa elinde ırmaklar, ileriye gidemem
dönerim! gölgesi dahi sarhoş eder bu rüyanın
dönerim! bühtanı aslını aşar bu teveccüh bu inancın
ama dönemem, bilekleri silinmişse şehrin
dönemem, kuşlar ölür
dönemem, eksiksiz.

dışarı açılan kapılardı, sizin evden şehrin ışıkları güzel görünür
sizin evden çıkılır dışarı, bilmem artık neresi yuvadır
kaderine bakıp kan örgüsünü büyütmek dururken
neden şarkı söyler bir kadın/ neden kaldırımsız yürümez kazalar, söyle
sesinde bükülsün bileği bize isyanı belletenin
ne emeği geçti bize küfrün, bizde ne iz kaldı geçmişten üç dal gelincik ve çayı kararmış türküden başka
tutun güzelliğine şehrin, şehir ki bir aziz ve bir azizenin niyaz örtüsüdür
yine de, bilekleri silinmişse -dönemem
ve yanıkları caymışsa seyrinden fıratın -dönemem
ve merhamet terk etmişse -dönemem
ve bir davası yoksa ağlamaların dönemem
. . .

iii.
dediler ki; kanatların yolundu. neden demedi, nasıl demedi. kuruyacak ırmakların dediler; ah demedi, eyvah demedi. dediler ki; uçurtmanı kırdılar. kim demedi, sebep demedi. dediler ki; gelincikler boğuldu. ama demedi, fakat demedi. dediler ki; şarkı kapandı, susturuldu bir ikindi vakti. gök, ezanın sularında aksini seyrederken susturuldu şarkı. biz senden caydık, sen bizden kop.
ah dedi, eyvah dedi.
dediler ki; senin niyetin rüzgâr alır, ince ince savrulursun. bir emeğin üzerine üflersin şerareni. biz tohum atarız, sen sel ısmarlarsın. dediler ki; bir sukutun zevalini ödeyemez yakınlığın. bizden uzak. bize uzaksın. kapılar ki ya açık ya kapalıdır. dediler ki; sana müstahak kapıların ardıdır.
dediler ki; biz töresini yazdık şimdinin. şimdiden sonrası sensiz ve sadece bizim. ellerini kabul etmiyor ellerimiz, gönlümüz gönlüne bakmıyor. suç bizde ne arar?
dediler ki; bizim kavgamız kimlik. sözleriyle vaatlerini boşa çıkaran bizdik. biz birbirimizi severiz ancak. bahçeyi seyrederiz biz birinci çoğulda. sen üçüncü tekilde toprağa bakarsın. biz buradayız da sen oradasın.
dediler ki; hem nasıl yeltenirsin orada alın teri yatıyor. sen çıktın, sen gittin biz bağır açtık. sen sustun, sen yoktun biz koruduk ve kolladık. yeni renkler eleme üzerimize bizim. bizim bize yeterimiz, senin sana eksiğindir.
dediler ki; kırıklar hayallerinin üzerine olsun.
ve kaldırdı başını. içi hâlâ kurumamış olacak, biri merhaba dese orada ölecekti.
ölmedi ve dedi:
sizin söyledikleriniz karşısında yardımına sığınılacak olan yalnızca Allahtır! (yusuf suresi/18)

iv.
ey gençliğimin bereketi
ey kalbime sığan
ey kalbine sığdığım duru su, muteber yenilgi
hiç sorulmamış hatrının hakkına
yok sayılan hatrına
var olan hatrına:
unutmabeni!
unutmabeni!
bir dua değil, sadece çiçek/ unutmabeni.

eda aktaş
FotoAnitya

Join the Conversation

  1. “sizin söyledikleriniz karşısında yardımına sığınılacak olan yalnızca Allah’tır! “”Ellerimizi açmış bekliyoruzAçmış bir çiçeğin değil miyiz senin……………………….İnşirah inşirah inşirahAyetin değil miyiz senin Yâ Allah” Mevlana İdris Zengin

  2. ey gençliğimin bereketiey kalbime sığaney kalbine sığdığım duru su, muteber yenilgi hiç sorulmamış hatrının hakkınayok sayılan hatrınavar olan hatrına:unutmabeni!unutmabeni!bir dua değil, sadece çiçek/ unutmabeni.

Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir