Yürüyüş
Hayata en harlı parmaklarımla çünkü dokunurdum ben…
En yaban en kuytu yerlerinden soluduğum hayatın
Alnında kör bir bıçağı gezdiren ben
Sarsıcı derinlikler çizerdim boşluğa
Kirpiklerimden süzülürdü ay benekli kelebek
Uzayan sakallarımla bakışımlı
Sol yanımda açardı birden kuşluk çiçekleri
Yaralarımı kanatarak mavi poyrazla hep
Ve toprağa kabartıp ölümün kapkara saçlarıyla
Alevlere tutunurdu göğsümde balkıyan tan
Kalbim, o derin uğultu hızla akardı
Vahşi bir kök gibi kadim ırmaklarda
Oysa günün irin kokan ağzıyla sokaklar
Bükülen bir karanfil aksi içinde…
Ağır ağır gemilerini yakan ıssızlık
Kuş çığlıklarını geçiriyordu ateşin çemberinden
Hayata en harlı parmaklarımla çünkü dokunurdum ben
Ürkünç, kuytu ve sanrılı yerlerinden
Bunun için göğsüme saplı o cam parçası
Bundan işte çıldırırdı sarnıçlarım gök gürleyince
Damarlarımda sürgit patlamalar gibi
Denize dökülen bir karanfil karanlığı
Yakut kanatlı öfkesini vuruyordu içime
Ve tutuşurdu ansızın gecenin bütün susuzluğu
Sırılsıklam büyülerdi o göçebe suskunluk
Bir yaranın ağzıyla kanırtılmış düşler
Sıçrasam gövdeme, uzansam ateşin çitlerinden
Ağır balçıklar saplanırdı sesime
Hayat en yaban yerlerimden yankılanırdı böyle
Yürüyünce ben yürüyünce ırmaklar içime
“Hayata en harlı parmaklarımla çünkü dokunurdum ben…”
🙂
bunun içindi,bundandı işte…
Hayat en yaban yerlerimden yankılanırdı böyle güzeldi tşkler sunum için..