SESSİZLİĞİN ZAFERİ
(Şey) – Dünyanın bütün hengâmesinde ve gürültüsünde;
Kelimelerini kaybeden insanlık!
Dinle beni…
Hey, içimdeki ben;
Sen de dinle!
(Hey) – Sessizliğin ve fısıldamanın büyüsünü bozduk.
Bir çocuğun ormanındaydık,
Kendimizi budadık…
Bizim’çin sessizlik:
Dil hapishanesinden firar etmekti;
Biz, şehre, çeliğe ve betona tutulduk…
(Şey)- Sessizlikle ve sessizce hakikatimizi anlatıyorduk,
Bizi duyanlara yani; anlayanlara,
Şiirlerimizi fısıldıyorduk…
Değil mi ki ; fısıldamak, bir şiirdi…
(Hey)- Yahu, onu bırak;
Şiirin kendisi bir fısıltıydı…
(Şey)- Oysa şimdi içimizden gürültü akıyor,
İçimize gürültü akıyor…
Konuştukça yanılıyoruz,
Konuştukça yanıltıyoruz…
(Hey) – Kelimeleri ziyan ediyoruz.
Konuştukça tutukluyoruz,
Konuştukça tutuluyoruz…
Hakikati boğuyor gürültümüz…
(Şey)- Yakup böyle öğütlemişti Yusuf’a,
Allah da Musa’ya :
– Rüyanı kardeşlerine anlatma !
(Hey)- Yusuf kuyuya düştü, karanlığa düçar oldu…
Musa korktu, kekeledi…
(Şey)- Bizler de aynını yapıyoruz,
Rüyalarımızı cümle âleme anlatıyoruz…
Kelimelerden hapishaneler örüyoruz,
Hakikati gölgeliyoruz…
(Hey) – Allah aşkına sus,
Allah aşkına susalım !
Sessizliği dinleyelim ne olur !
Fısıldayalım…
(Şey)- Yani; Yusuf olalım,
Yusuf’taki ‘ f ’ olalım,
Bu kuyudan çıkalım,
(Hey)- Kendi kuyumuza mı düşelim ?
(Şey)- Tur’dan inelim,
Harun’a gerek yok…
Harun oldukça kekelemeye devam ederiz…
(Hey)- Ey insanlık, sen kelimelerin oldukça;
Kekelemeye devam edeceksin !
(Şey)- Kelimelerimizi atalım heybemizden,
Musa’nın yaptığı gibi Allah’la konuşalım !
(Hey)- Kelimeleri at,
Korkma !
Hafiflersin,
Hafifleriz…
(Şey) – Bu arada ‘ f ‘ harfi ne hafif,
Ve harfler yalnızken ne kadar anlamlı…
(Hey)- Bizlerde bazı kelimelerin içinden çıkalım ‘ f ‘ gibi…
(Şey)- Ne duruyorsun,
Susmaya bu şiirden başla,
Ki şiirin de fısıldasın…
(Hey)- Hasılı, susmak firardır,
Gel, kendimize firar edelim…
‘’ Artık, kendi gökyüzünde uçmak vaktidir ! ‘’
(Şey) – O zaman sus ve şiirimizi dinle :
RONAHİ / AYDINLIK
Ben mutsuz bir mutluyum,
Sen mutlu bir mutsuzsun;
Gecenin belkemiğinde oturur;
Dünyaya bakardık oradan.
Hem bakışın dünyadan başka neyi vardı.
Dünün acemi elleri rüzgârını okşuyor şimdi.
Oysa ben,
Yine döndüm sana,
Tüm yılğınlığım ve pişmanlığımla…
Ruhum, canım avuçlarımda.
Bacağı kırık uçurtmamla,
Gökyüzünü uçurdun sen.
Karşıtı yoktu bu bağın
Kandan uzanacak bir kesiği de…
Güneş çekilmişti aramızdan,
Gölgelerimiz karışmasın diye.
Bir yolun iki yakasındaydık,
Aramızdan gürültü aksın diye.
Sesini uyandıran
Geceye koşuyor
Günü,
Mezarı, çiçekler toplayacaktır sana
Ey yanıt veren,
Sormuyoruz !
Ölümün içinden geçer mi bahçe
Bir ağaç kuş diye konduysa.
Bülent Özdaman