yirmi aşk şiiri ve umutsuz bir şarkı 1924
III
Çamların çokluğu, dalgaların kırılmış uğultusu,
yalnızlık çanı ve ışıkların usul oyunu,
bebek gözlerine düşen alacakaranlık,
yeryüzü kabuğu, sende söyler şarkısını toprak!
Sende şarkı söyler ırmaklar ve üstünde
ruhum arzuladığın gibi ve istediğin yere doğru.
Yol çiz ki bana umut yayının üstünde
bir ok salvosu atayım sayıklamayla.
Sis kemerini görüyorum çevremde,
peşine sessizliğinin düştüğü izlenen saatlerimi,
sana, saydam taş kollarına demir atmıştır
öpücüklerim nemli arzumun yuvasında.
Ah! yankılanan ve ölerek düşen akşamda aşkın
rengini soldurduğu ve katladığı gizem sesin!
Böyle gördüm karanlık saatte tarlalarda
rüzgarın ağzı altında eğildiklerini başakların.
V
Beni duyman için
sözcüklerim bazen
azalır
plajdaki martı izleri gibi.
Bilezik, esrik çıngırak
yumuşak ellerinin üzümü için.
Sözcüklerime bakarım ve uzakta görürüm onları.
Benden çok senindir onlar.
Eski acıma sarmaşık gibi tırmanırlar.
Nemli duvara tırmanırlar.
Ve bu kanlı oyunun tek suçlusu sensin.
Karanlık yuvamdan kaçıyorlar.
Ve sen her şeyi dolduruyorsun, her şey seninle dolu.
Yerleştiğin boşluğu dolduranlar onlardır,
hüznüm senden daha çok onlara tanıdık.
Burada sana söylemek istediğimi söyleyecekler,
duy onları beni duymanı istediğim gibi.
Her zamanki gibi, sıkıntılı bir rüzgar sürüklüyor onları yine
ve bazen düşlerin kasırgası deviriyor.
Acılı sesimde başka sesleri duyuyorsun.
Eski dudakların ağlamaları, eski af dilekçesi kanı.
Sevgilim, sev beni. Burada kal. İzle beni.
Sevgilim, izle beni, sıkıntı dalgası üstünde.
Yine de sözcüklerim aşkının rengini alıyor.
Ve sen her şeyi dolduruyorsun, her şey seninle dolu.
Bütün bu sözcüklerden sonsuz bir bilezik yapıyorum
üzüm gibi ak ve yumuşak ellerin için.
VIII
Sen, ruhumda vızıldayan, balla esrik, ak arı
bükülüyorsun usulca bukle bukle yükselen duman gibi.
Umutsuzum, söz yankısız,
her şeye sahip olan, her şeyi yitirenim.
Sende çatırdıyor son palamar, son kaygım.
Çölümdeki son gülsün.
Ah suskun kız!
Kapat derin gözlerini. Gece uçuyor orada.
Ah! soy korkulu heykel bedenini.
Gecenin kanat çırptığı derin gözlerin var.
Ve taze çiçek kolları ve bir gül bezek.
Ve göğüslerin ak salyangozlar gibi.
Bir gece kelebeği uyuyor konmuş da göbeğinin üstüne.
Ah suskun kız!
Ve işte yalnızlık ve sen yoksun.
Yağmur yağıyor. Deniz rüzgarı kovuyor aylak martıları.
Islak yollarda ayakları çıplak yürüyor su.
Ve ağacın yaprağı yakınıyor bir hasta gibi.
Ak arı, yoksun, bende sürüyor vızıldaman.
Zamanda yaşıyorsun, ince ve suskun.
Ah suskun kız!
X
Yine yitirdik o alacakaranlığı.
Ve kimse görmedi bizi o akşam el eleyken.
mavi gece dünyaya inerken.
Penceremden gördüm
uzak kıyılarda batan güneşin bayramını.
Bazen, bir madalya gibi
bir güneş parçası yanardı ellerimde.
Ve seni anımsardım yüreğim daralarak
tanıdığın hüzünle hüzünlü.
Neredeydin o zaman sen?
Ve hangi insanlarlaydın?
Neler konuşuyordun?
Neden gelir ki birden bütün aşk
hüzünlüyken ve seni uzak tanırken?
Hep alacakaranlıkta alınan kitap düştü,
pelerinim, o yaralı köpek, ayaklarımın dibine yığıldı.
Hep uzaklaşıyorsun ve hep akşam
gecenin heykelleri silerek alelacele geldiği saatlerde.
XIV
Günlük oyuncağın dünyanın aydınlığıdır.
Suyun ve çiçeğin üzerine gelmiş ince ziyaretçi.
Ellerimin arasında her gün, bir salkım gibi
sıktığım bu küçük yüzün beyazlığını bıraktın.
Ve o zamandan beri, sevgilim, benzerin yok.
bırak uzanayım sarı çiçek taçlarının üstüne.
Kim yazdı adını güney yıldızlarının bağrına duman harflerle?
Ah! bırak canlandırayım seni o zamanki,
daha varlığın yokkenki halinle.
Ama bir rüzgar haykırıyor ve camıma vuruyor.
Gökyüzü karanlık balıklarla dolu bir ağ.
Buraya geliyor çarpmaya bütün rüzgarlar, buraya, hepsi.
Soyunuyor yağmur.
Kuşlar geçiyor kaçarcasına.
Rüzgar. Rüzgar.
İnsan emeğine karşı savaşamam.
Ve fırtına bir yığın kara yaprak bıraktı
ve dün akşamın palamarladığı bütün kayıkları çözdü.
Ama sen buradasın. Sen kaçmıyorsun.
Yanıtlayacaksın beni son çığlığa kadar.
Sokul yanıma korkuyormuşsun gibi.
Ama tuhaf bir gölge geçiyordu bazen gözlerinden.
Şimdi, şimdi de küçüğüm, hanımelleri getiriyorsun bana,
kokuyorlar göğüslerine kadar.
Hüzünlü rüzgar koşarken kelebekleri öldürerek
seviyorum seni ve sevincim ısırıyor erik ağzını.
Bana, yalnız ve yaban ruhuma, onların hepsini kaçıran
adıma alışsan çok şey yitireceksin sanki.
kaç kez, gözlerimizle öpüşürken yıldızın yandığını gördük,
açıldığını gördük başımızın üzerinde dönen alacakaranlıkların
yelpazelerinin.
Sözcüklerim yağıyordu senin üzerine okşamalarımla birlikte.
Nice zamandır sevdim sedef ve güneş bedenini.
Evren senin, işte buna inanıyorum.
Dağlardan sevinç getireceğim copihue(1) çiçekleri olarak,
kara fındıklarla, orman öpücüklerinden sepetlerle.
İlkbaharın kiraz ağaçlarıyla yaptığını
yapacağım seni.
Jazzie writes:orjinali daha güzel:)severim neruda’yı.ama cevirilerin cok guzel oldugunu düşünmüyorum:) o yuzden takmıstım bir ara, hepsini ispanyolca okumaya. gercekten farklı tadı.
Elimde Sait Maden tarafından yapılmış bir çeviri var ve bana çok soğuk gelen bir dile sahip.17. şiir bu mısrayla bitiyor:”Kimsin sen, kimsin?”Beğendiğim bir çeviri bulursam ilk istek şiir:) olarak buraya eklerim.
Anonymous writes:rica etsem 17. şiirin çevirisini yayınlarmısınız?
Anonymous writes:seni seviyorum en güzel sensin melek gibisinipek ipek saçlarınne diyeyim kien güzel sensin
Anonymous writes:seni seviyorum en güzel sensin melek gibisinipek ipek saçlarınne diyeyim kien güzel sensin
Anonymous writes:seni seviyorum en güzel sensin melek gibisinipek ipek saçlarınne diyeyim kien güzel sensin
Anonymous writes:Kadın BedeniKadın bedeni, ak tepeler, ak baldırlar, bir dünyadır açık kasığın senin. Benim hoyrat çiftçi bedenim kazar seni ve fırlatır oğlunu toprağın derininden. Bir tünel gibi yalnızdım. Kaçardı kuşlar benden, ve gece alırdı kudretli kucağına beni. Yaşayabilmek için silâh gibi biçimledim seni, yayımdaki ok gibi, bir taş gibi sapanımdaki. Ne ki sonu vardır öç saatinin, ve severim seni. Tenden ve yosundan senin bedenin, uysal ve güçlü sütten. Ah, göğüslerinin vazosu! Ah, gözlerin ne kadar da uzak! Ah, venüs tepeciğinin gülleri! Ah, senin usul, üzgün sesin! Sen, kadınımın bedeni, merhametli yol gösterici yıldızım. Arzum, sınırsız özlemim ve belirsiz yolum benim! Doğurur kasvetli sular sonsuz susuzluğu, ve kendini ele veren yorgunluğu ve sınırsız acıyı.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Duyman İçin BeniDuyman için beni,sözcüklerimsivrilir ve incelirsahillerde martının izleri gibi.Boynuna bir gerdanlık, sarhoş bir çanüzümler gibi pürüzsüz ellerine.Sözcüklerim, ah, ne kadar uzak görünür.Onlar senindir benim olduğundan daha çok.Sarmaşıklar gibi tırmanırlar eski acılarıma.İşte böyle tırmanıyorlar o nemli duvarlara.Yalnız sensin nedeni bu zalim oyunun.Bak, kaçıyorlar benim karanlık mağaramdan.Sadece senin için yer var, sadece sana.Senden önce dolduruyorlardı şimdi senin olduğun boşluğuve senden daha içli dışlıydılar hüznümle benim.Şimdi benim sana söylemek istediğimi söyleyecekler,duyman için beni, duyulmak istediğim gibi.Hâlâ söküp alıyor onları kaygının rüzgârı,hâlâ düşlerin fırtınaları ara sıra düşürüyor onları.Başka sesler işitiyorsun benim üzüntülü sesimde,Geçmiş ağızlardan hıçkırıklar, geçmiş dualardan kan.Sev beni, dostum. Terk etme beni. İzle beni.İzle beni, dostum, kaygının bu dalgasında.Fakat şimdi boyanıyor sözcüklerim aşkına.Ve sen, işgal ediyorsun her şeyi, her şeyi işgal ediyorsun.Bunlardan sana sonsuz bir gerdanlık yapmak isterimüzümler gibi pürüzsüz ellerine.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Yüreğim İçin Yeterli OlanYüreğim için yeterli olan göğsünde senin,özgürlüğün için yeterli olan kanatlarımda benim.Senin ruhunda uyuklayanyükselecek göğe ağzımdan.Sende bulunmaktır her günün yanılsaması.Çiçeklerin taçlarına çiyin gelmesi gibi geliyorsun.Yokluğunla kazıyorsun altını ufkun.Dalga gibi kaçışta sürekli.Derdim ki, şakırdın rüzgârda,çamlar ve direkler gibi.Benziyorsun onlara, yüksek ve sessiz.Ve birden, bir hançer saplayışıyla, üzüyorsun birini.Dostça koruyarak yaşlı bir yol gibi.İçinde oturur özlemin sesleri ve yankıları.Uyanışımda habersizce kaçar zamanlararuhunda duran ve uyuyan kuşlar.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Sarhoşum Çamların ReçinesiyleSarhoşum çamların reçinesiyle ve uzun öpüşlerle yön veririm yaz güllerinin yelkenlerine,eğilerek ölmekte olan zarif güne doğru,arınmışım denizin güçlü gazabında.Solgun ve vızıldayarak aç gözlü suyumaaşıyorum çıplak iklimin ekşi kokusunu,hâlâ külrengi giyimliyim ve kekre tınısında,ve çaresiz köpüğün üzünçlü tuğu.Şehvetimin gücünde biniyorum kendimin tek dalgasına,ay gibi, güneş gibi, yakan ve soğuk, ve ivedi,sakinleşmiş o mutlu adaların yutağında,ak ve yumuşak adalar serin kalçalar gibi.Nemli gecede titriyor öpücüklerden giysim,elektrik akımıyla doldurulmuş çılgınlığa,kahramanca bölünmüş düşlerdeve benliğimi dolduran sarhoş eden güllerde.Akıntıya karşı, dalgaların ortasında orada,veriyorsun bana, beden bedene, kollarımdasonsuza dek ruhuma bağlanmış bir balık gibi,hızlı ve yavaş neredeyse göksel bir güçle.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Sabah Fırtınalarla DoluSabah fırtınalarla doluyüreğinde yazın.Beyaz mendiller gibi veda ediyor koşturan bulutlar,rüzgârla sarsılmış, bir göçebenin elleriyle.Duy rüzgârın sonsuz yüreğini,çarpıp duran aşık suskunluğumuzda.Ağaçların arasından uğulduyor, tanrısal bir orkestra gibi,savaşlar ve şarkılarla dolu bir dil gibi.Rüzgâr soyuyor şimşek hızıyla kurumuş yapraklarıve büküyor kuşların titreyen oklarını.Rüzgâr deviriyor onu köpüksüz dalgalarında,ağırlıksız özünde ve bükülmüş ateşinde.Onun sayısız öpüşü parçalanıyor, dağılıp gidiyor,yaz rüzgârının kapısında yenilmişti.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Öldüren AlevindeÖldüren alevinde sarmalar ışık seni.Enfes, solgun ve hüzünle yatarsın oradayatağın etrafında döneneski pervanelerine doğru alacakaranlığın.Dilsiz, ey sevgili,yalnız kimsesizliğinde bu ölüler zamanınındoluyorsun yaşayan ateşleve miras kalıyor saflığında bu ezilmiş gün.Bak, güneş yitiriyor bir salkımı siyah entarine.Birden şimdi gecenin muazzam kökleribüyüyecek ruhundan senin,ve açılacak derin gizemin,soluk ve mavi bir halk, senin yeni doğmuş halkın,beslensin ve güçlensin diye.Ah, şahane, varsıl ve alımlı kölesibu çemberin, kömür karası ve altından oluşan,mağrurca kullanacak ve hoşlanacaksın hayat dolu bu yaratıdan,böylece çiçekleri ölsün, ve hüzünle dolsun diye.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Anımsıyorum Seni Olduğun GibiAnımsıyorum seni olduğun gibi geçen sonbahar.Başlığın griydi ve yüreğin sakince.Gözlerinde savaşıyordu alacakaranlığın alevleri.Ve düştü yapraklar ruhunun sularına.Bir boru çiçeği gibi yapışmıştın koluma,ikircikli ve sakin sesine korunak olurken yapraklar.Arzumun alazlanıp durduğu kötürüm eden bir ateş.O uysal mavi sümbül burkulmuş ruhumun üstünde.Gör nasıl uzaklaşıyor gözlerin, sonbahar gibi uzak,başlık, o gri, o cıvıltılı ses ve o evcimen yürek,kömürün koruna öpücüklerimin neşeyle düştüğüderin özlemlerimin amacı olan şey.Bir gemiden görünen gökyüzü. Yüksek dağlardaki yaylalar.Hatıran ışık gibi, duman gibi, o sessiz gölcük gibi.Ötesinde gözlerinin durur yangında akşam kızıllığı.Fırıl fırıl sonbaharın kuru yaprakları ruhunda.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Yuvarlanan Dalgaların GürültüsüyleYuvarlanan dalgaların gürültüsüyle muhteşem çam ormanları,ışığın ikircikli oyunu o yalnız çanın çınlaması için,alacakaranlığın gözlerindeki eğlencesi, ey güzel,dünya şarkılarını söyler deniz kabuğuyla.Sende şakır ırmaklar, ve ırmaklara kaçar benim ruhum,istediğin gibi, ve nereye istiyorsan oraya.Göster bana ne olur yolu umudunun yayında,ve gönderirim sana ben şehvetimin ok akınını.Etrafımda görüyorum sisten belini,ve sessizliğin acı veriyor bana ezinçli saatlerimde,ve senin yanında berrak taşlardan kollarınlaçapa atıyor öpüşlerim, ve yapışkan arzum oturur orada.Ah, gizemli sesin, aşkın boyadığı ve eğdiği,akşam ölüp giderken çınlayarak!İşte böyle gördüm seni derin saatlerdeeğiliyor tarladaki başaklar rüzgârın kudretiyle.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Balla SarhoşBalla sarhoş vızıldayıp durursun, beyaz arı, ruhumdave bükülürsün dumandan ikircikli sarmallarda.Umutsuzum ben, yankısı olmayan söz gibi,her şeyini kaybeden gibi ve her şeye sahip olan.Sen, son bağımsın benim, sende patlar son kaygım.Issız toprağımda son gülsün sen.Ah, suskunsun sen!Kapat derin gözlerini. Orada çırpar gece kanatlarını.Ah, göster bana çıplak bedenini, o ürkek heykeli.Derindir gecenin kanatlarıyla vurduğu gözlerin. Çiçekler gibi serin kolların, bir gül gibi kasığın.Memelerin beyaz salyangozları andırır.Bir pervane uzanmış karnında dinlenmek için.Ah, suskunsun sen!Benimki şimdi bana bıraktığın o yalnızlıktır.Yağmur yağıyor. Deniz rüzgârı avlıyor titrek martıları.Yalınayak koşuyor su ıslak caddelerden.Oradaki ağaçta hastalar gibi inliyor yapraklar.Beyaz arı, çok uzakta, hâlâ vızıldıyorsun ruhumda.Yeniden doğuyorsun, zarif ve suskun.Ah, suskunsun sen!Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:İki Dağın Arasına Demirlemiş İki dağın arasına demirlemiş yarım ayneredeyse dışında gökyüzünün.Dönen, hızla hareket eden gece, malasısın sen gözlerin.Ama bak, kaç tane yıldız parçalanmış gölcükte.Kaçan kirpiklerim arasına çiziyor hüznün haçını.O mavi metallerin demircisi, o sessiz savaşların gecesi,takla atıyor yüreğim çılgın tüyden bir top gibi.Bir kız, gelmiş, bırakılmış uzaklardan buraya,gök altında şimşek gibi çakıyor bakışları bazen.Ağıtlar, acı sözcükler, hiddetten bir burgaç,gidiyor yüreğime, durdurmadan seni.Mezarların uzak rüzgârı, ez ve parçala uykuda boğulan kökünü.O büyük ağaçları kökleriyle sök getir onun arkasına.Fakat sen, ey güzel kız, başak gibisin, dumanın gizi gibi.Rüzgârın ışıklı yapraklarını biçimleyen oydu.Ardında gecesel dağların, yangınların beyaz zambağı,ah, ne kadar da yetersiz sözcükler! Her şeyden yaratılmıştı o.Kaygı, yarmıştın göğsümü büyük bıçaklarınla,onun gülümsemediği başka bir yolu izlemenin zamanıdır.Çanları gömen fırtına, kasırgaların karartılmış kaçışı,neden dokunmalı ki ona? Neden doldurmalı onu hüzünle?Ah, her şeyden ayrılan yolu izlemek,kaygının, ölümün ya da kışın gözetlemediğiaçık gözlerle çiyin yıkanmışlığında!Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Eğilerek FırlatıyorumEğilerek fırlatıyorum hüzünlü ağlarımıgözlerinin okyanusunda akşama karşı.Özlemim geriniyor ve ateşin en harlısında yanıyor sallanan kollarıyla kazazede bir adama benziyor.Namevcut gözlerine gönderiyorum kırmızı işaretleri,bir deniz fenerinin temelinde çalkalanan deniz gibi.Ey kadın, uzaktasın ama benimsin, saklarsın sadece karanlığı,bakışından ortaya çıkar ara sıra yılgının kıyısı.Eğilerek fırlatıyorum o denizde akşama karşıhüzünlü ağlarımı, sallayan gözlerinin okyanuslarını.Seni sevdiğim zaman gagalıyor gecenin kuşları ruhum gibi parıldayan o ilk yıldızları.Gece dörtnala sürüyor karanlık kısraklarınıyayıyor tarlalara gök mavisi başaklarını.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Bedeninin Beyaz AtlasınıBedeninin beyaz atlasınıyoklamaya başladım ateşten haçlarla.Ağzım bir örümcekti gizli yolculukta.Sende, arkanda, korkulu, arzulu.Öyküler anlatmak sana alacakaranlığın kıyısında,Güzel, hüzünlü, uysal, hüzünle dolmayasın diye sen.Bir kuğu, bir ağaç, uzakta ve neşeli olan bir şey.Üzümlerin zamanı, olgunlaşmanın ve meyvenin.Bir limanda yaşayan ben, oradan seviyorum seni.Düşle ve sessizlikle kesişti yalnızlık.Kapatılmış içine denizin ve hüznün.Suskun, çılgın, kıpırdatılmaz iki gondolcu arasında.Dudakların ve sesin arasında ölmekte olan bir şey var.Kuş kanatlarıyla, kaygıyla ve unutuşla.Balıkçı ağının suyu bırakışı gibi.Titreyerek asıyor, benim güzel kızım, sadece bir kaç damlayı geriye.Ve gene de bir şey var, şakıyan bu geçici sözcüklerin arasında.Şakıyan bir şey ve yükselen açgözlü ağzıma.Ah, seni o neşeli sözcüklerle övebilseydim!Şakıyıp, yakıp, kaçabilseydim, bir delinin ellerindeki bir çan kulesi gibi Benim hüzün dolu sevecenliğim, birden ne oluyor sana böyle?En çetin ve en soğuk tepeye ulaştığımda,Kapanıyor yüreğim gecenin çiçeği gibi.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Düşüncemde YakalıyorumDüşüncemde yakalıyorum gölgeleri ağımda derin yalnızlığımdasen de ne uzaksın, ah, herkesten daha da uzak.Düşüncemde uçuruyorum kuşları, siliyorum resimleri,gömüyorum aşkın yeşil dallarını.Sislerin çan kulesi, ne uzaksın, ne yükseksin yukarda!Sen suskun değirmenler gibi,boğarken iç çekişini, eziyorsun karanlık umudunu el değirmeninde,geliyor gece sana yüzü koyun, uzağında şehrin.Yanımda olsan bile uzaktasın benden, nesnel olarak yabancısın bana.Düşüncemde dolaşıyorum yaşantım boyunca, karşılaşmamızdan önce.Başka birinden önceki o acımasız hayatım.Deniz kıyısında çığlık, taşlar arasında,koştuğum yerdi orası, özgür ve çılgın, buğusunda deniz havasının.Karasevdalı, yabanıllık, çığlık, o ıssız deniz.Kaba, şiddetli, gökyüzüne karşı hırslı.Sen, kadın, neydin orada, hangi ışın, hangi değnekbu görkemli yelpazede? Şimdi gibi uzaktın.Yangın içinde orman. Yanıyor gök mavisi haçta.Yanıyor, yanıyor, alevler, pırıldıyor ışıktan ağaçlarda.Düşüyor, gıcırdıyor. Yangın. Yangın.Ve dans ediyor ruhum, yaralanmış ateş parçalarından.Çağıran kim? Neyin nesi yankıların yankısından bu sessizlik?Özlemin saati, sevincin saati, yalnızlığın saati,benim saatim hepsinin arasında.Şarkısı rüzgâr tarafından söylenen boru.Gözyaşı dolu muhteşem bir arzu, bedenimle eş.Sallanmış bütün kökleri,surunda bütün dalgaların!Şen, hüzünlü, sonsuzca yuvarlanmış ruhumla.Düşüncemde gömüyorum yeşil dalları derin yalnızlığımda.Sen, sen kimsin, kimsin sen?Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Gözden KaçırdıkGözden kaçırdık bu alacakaranlığı da.Kimse görmedi bu akşamda bizi el ele,inerken mavi gece yeryüzünün üzerinde.Penceremden gördümgünbatımının eğlencesini uzak tepelerde.Bazen oluyordu, ki bir sikke gibiyangın oluyordu ellerimde bir tutam güneş.Anımsıyordum seni, kaygılıydım yürektençok iyi bildiğin bir hüzünle.Neredeydin o zamanlar?Hangi insanların arasındaydın?Ne söylemiştin onlara?Niçin bütün sevdam doldurmalı birdenbire beni,hüzünle vurulurken ben, ve sen bunca uzakken benden?Düştü yere alacakaranlıkta hep sığındığım kitap,Ve yaralı bir köpek gibi kaydı pelerinim ayaklarımın önüne.Daima, daima gidiyorsun uzaklara akşamları,alacakaranlığın heykelleri hızla yok ettiği yere. Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Bu Gece YazabilirimBu gece yazabilirim en hüzünlü dizeleri.Yazabilirim örneğin: “Gece yıldız berrağı,Ve yıldızlar uzaklarda öyle mavi ürperirler ki soğuktan”.Döner gece rüzgârı gökte ve şakır.Bu gece yazabilirim en hüzünlü dizeleri.Sevmiştim onu ve ara sıra o da beni.Bu gece gibi gecelerde uzanırdı kollarımda.Sonsuz gökyüzü altında öperdim onu sayısızca!Sevdi beni ve ara sıra ben de onu.Büyük sakin gözlerini sevmemek olur mu ki!Bu gece yazabilirim en hüzünlü dizeleri.Düşünmek artık benim olmadığını. Hissetmek onu kaybettiğimi.İşitmek sonsuz geceyi, onsuz gece daha da sonsuz.Ve düşer dize ruha, çayıra düşen çiy gibi.Sevdam onu bağlayamıyorsa, ne fayda.Gece yıldız berrağı, ve benimle değil o.Hepsi bu. Uzaklarda bir şarkı çalınır. Uzaklarda.Hoşnutsuz ruhum benim, çünkü kaybetti onu.Onu yakına getirir gibi ararım bakışlarımla.Ararım yüreğimle onu, ve benimle değil o.Aynı gecedir soluklaştıran aynı ağaçlarıO yitik zamandan olan bizler, aynı değiliz artık.Artık onu sevmediğim kesin, ama bir zamanlar, ah!Erişmek için kulağına çağırmıştı sesim rüzgârı.Bir başkasının. Bir başkasının olmak ister. Öpüşümden öncesi gibi.Onun sesi, berrak bedeni. Dipsiz gözleri.Artık onu sevmediğim kesin, ama gene de – belki.Ne kadar kısa sevda ve ne uzun unutuş.Bu gece gibi gecelerde uzanırdı kollarımda.Hoşnutsuz ruhum benim, çünkü kaybetti onu.Bu onun neden olduğu son acıdır ne de olsa,Ve bu dizeler elimle yazılan son dizeler ona.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Göğümde Bir Bulut GibisinBu şiir Rabindranath Tagore’un “Bahçıvan”ındaki 30. şiirin başka sözcüklerle tekrarıdır.Göğümde bir bulut gibisin alacakaranlıkta,Ve renginle biçimin tam sevdiğim gibi.Benimsin, benimsin, ey tatlı dudaklı kadın,ve sonsuz düşlerim yaşıyor yaşantında.Ruhumun lambası ayaklarını kızıllaştırıyor,kekre şarabım dudaklarında daha tatlı,ey şarkımın hasadını toplayan kadın, akşam oluncabeni hissettiği gibi hisseder seni ıssız düşlerim!Benimsin, benimsin, haykırıyorum akşamın melteminde,ve rüzgâr sürüyüp götürüyor yalnız sesimi.Gözlerimin derininde avlayan sen, avınengelliyor su gibi, gecesel bakışlarını.Müzikten ağımda tutuklusun, ey sevgili,ve müzikten ağımda genişsin gök gibi.Ruhum doğuyor hüzünlü gözlerinin kıyısından.Düşlerin ülkesi başlıyor hüzünlü gözlerinde.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Sen Esmer Uçarı KızSen esmer uçarı kız, meyveyi oluşturanMısıra çekirdeğini veren ve yosunu yuvarlayan güneşYarattı senin şen bedenini, ışıldayan gözlerini,Ve o gülümseyen suya benzeyen ağzını senin.O esmer, aç gözlü güneş dolanıyor zülüflerineUzun siyah saçlarının, kollarını açarken sen.Oynuyorsun güneşle, sanki bir çaymış gibi,Ve senin gözlerinde bırakıyor çay iki siyah su birikintisini.Sen esmer uçarı kız, beni sana yaklaştıran bir şey yok.Her şey uzaklaştırıyor beni senden öğle saatleri gibi.Arının çılgın gençliğisin sen,Dalganın esrimesisin, gücüsün başağın.Her şeye rağmen, arar karanlık yüreğim seni, Ve seviyorum şen bedenini, hafif ve ince sesini.Sen esmer kelebek, öyle uysal öyle saldırılmazsınBuğday ve güneş gibi, gelincik ve su gibi.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Suskunluğun Sevindiriyor BeniSuskunluğun sevindiriyor beni, çünkü uzakta gibi görünüyorsun,ve işitiyorsun beni uzaklardan, ulaşmasa da sesim sana.Görünüş o ki, gözlerin uçmuş gitmiş uzaklara,ve kapalı ağzın bir öpüş gördü sanki.Tam da her şey ruhum tarafından izlenmişken,çıkıyorsun ortaya o bütünden, ruhumdan benim.Kış uykusundaki bir kelebek gibi benziyorsun ruhuma,ve hatırlatıyorsun bana melankoli sözcüğünü.Suskunluğun sevindiriyor beni, uzakta gibi göründüğünde.Ve şikayet ettiğin şey, üveyen bir kelebek.Ve işitiyorsun beni uzaklardan, ulaşmasa da sesim sana.Öyleyse bırak susayım suskunluğunla senin.Öyleyse bırak seninle konuşayım suskunluğunla senin,bir lamba gibi aydınlık, bir yüzük gibi gösterişsiz.Suskunluğu ve yıldızlarıyla gece gibisin.Yıldızdan doğmuş suskunluğun, öyle uzak ve sade.Suskunluğun sevindiriyor beni, uzakta gibi göründüğünde,uzak ve taciz edilmiş, ölmüşsün gibi.Bir sözcük, bir gülümseme yeter.O zaman mutluyum, mutlu, çünkü gerçek değil bu.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Yukarıdaki çeviriler için kaynak:http://www.antoloji.com/ismail_aksoy
Teşekkürler arkadaş…isminizi de yazsaydınız keşke:)
Anonymous writes:Evrenin Işığıyla OynuyorsunEvrenin ışığıyla oynuyorsun her gün.Sen, çiçeğe ve suya gelen minicik konuk.Her gün bir salkım gibi ellerim arasında ezdiğim o beyaz küçük baştan daha fazlasın sen.Benzemezsin kimseye verdim vereli sana gönlümü.Bırak yatırayım seni sarı soluk çelenklerin arasına.Güneyin yıldızları arasında kim yazıyor adını dumandan harflerle?Ah, bırak anımsayayım seni, olduğun gibi, daha oluşmadan önce sen!Birden uğulduyor rüzgâr ve çarpıyor kapalı pencereme.Gökyüzü karanlık balıklarla dolan bir ağ gibi.Geliyor buraya bütün rüzgârlar ve kırbaçlıyor, evet, hepsi.Soyunuyor yağmur.Kaçışarak geçiyor kuşlar.Rüzgâr. Rüzgâr.İnsanın gücüne karşı savaşabilirim sadece.Fırtına fırıl fırıl döndürüyor kasvetli yapraklarıve çözüyor dün akşam gökte demir atan bütün kayıkları.Buradasın. Ah! Kaçmıyorsun sen.En son çığlığa kadar yanıtlıyorsun beni.Kıvrıl yanımda, korkuyormuşsun gibi.Gene de bazen gözlerin arasında bir yabancı gölge geçiyor.Şimdi, küçüğüm benim, getiriyorsun şimdi de bana hanımellerini,ve senin göğsün bile dolmuş kokuyla.Üzünçlü rüzgâr dörtnal koşarken ve öldürürken kelebeği,seviyorum seni, ve erik ağzında ısırıyor neşem.Ne kadar da ıstırap verdi alışman bana,benim yalnız, yabanıl ruhuma, herkesi korkutan adıma.Ne çok baktık sabah yıldızının yanışına, öperken birbirimizin gözlerini,ve üstümüzdeki alacakaranlık açarken dönen yelpazelerde.Sözcüklerim düştü sana okşayışlardan bir yağmur gibi.Haylidir seviyorum senin güneşte yanmış sedef bedenini.Her şeyin hükümranı olduğunu bile düşünüyorum.Dağların neşeli çiçeklerini getireceğim sana, tırmanan zambakları,karanlık yemişlerini, ve öpüşlerle dolu orman sepetlerini.Seninle, yapmak istiyorumilkbaharın bir kiraz ağacıyla yaptığını.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Umutsuz Bir ŞarkıBeni çevreleyen geceden fırlıyor hatıran.Irmağın inatçı şikayetiyle birlik deniz.Terk edilmiş rıhtımlar gibi şafakta.Bırakışın zamanıdır, ey terk ettiğim!Yağıyor soğuk çiçekler yüreğime.Ey harabelerdeki mezar, gemi batışlarının zalim oyuğu!Yığılır sende savaşlar ve kaçış.Yükseldi senden bütün kanatları şarkı kuşlarının.Yuttun her şeyi, mesafeyi bile.Deniz gibi, zaman gibi. Battı her şey sende!Saldırının ve öpüşün şen zamanıydı.bir deniz feneri gibi parlayan, sihrin zamanı.Kılavuz kaptanın korkusu, o kör dalgıcın hiddeti,şiddetli aşk esrimesi, battı her şey sende!Siste çocukluk benim yaralanmış kanatlı ruhum.Yitik kaşif, battı her şey sende!Savurdun üzüncünü, sarıldın arzuya.Felç etti hüzün seni, battı her şey sende!Gölgelerin duvarı arasından geçtim,girdim ötesine isteklerin ve eylemlerin.Ey et, kendi etim, sevdiğim ve kaybettiğim kadın,bu ıslak zamanda çağırıyorum seni şarkımla.Bir vazo gibi verdin o sınırsız şefkatin korunağını,ve o sonsuz unutuşta ezdim seni bir vazo gibi.Adaların kara, kapkara yalnızlığı vardı,ve orada, aşk kadını, aldın beni göğsüne.Susayış ve açlık vardı, ve meyveydin sen.Üzünç ve harabeler vardı, ve mucizeydin sen.Ah kadın, bilmiyorum nasıl kapsayabilirsin beniyüreğinin dünyasında, kollarının haçında!Seni özleyişim korkunçtu ve kısaydı,zahmetli ve sarhoş, sabırsız ve arzulu.Öpüşlerin mezarlığı, yanıyor ateş hâlâ mezarlarında,alazlanıyor hâlâ üzümler gagaların izleriyle.Ey ısırılmış ağız, ey öpülen kollar ve bacaklar,ey aç dişler, ey birlikte örülmüş bedenler!Ey eridiğimiz ve umutsuzluğa kapıldığımızçılgın birliği umutla zahmetin!Ve şefkat, su ve un gibi hafif.Ve söz, silinmemiş daha dudaklardan.Yazgım oldu bu benim, yolculuk etti bununla özlemim,düştü özlemim bununla, battı her şey sende!Ey harabelerdeki mezar, her şey düştü sana,hangi acıyı ifade etmedin ki, hangi dalgalarda boğulmadın ki!Dalgadan dalgaya çığlık attın sürekli ve şakıdın,ayakta durarak bir gemici gibi pruvada.Hep çiçeklendin şarkında, çatladın akıntılarda hep.Ey harabelerdeki mezar, açık ve acı kuyu.Soluk kör dalgıçlar, mutsuz sapan atıcıları,yitik kaşif, battı her şey sende!Bırakışın zamanıdır, o sert soğuk zamanıgecenin bütün yelkovanlara yerleştirmesi gibi.Denizin çağıldayan kuşağı sarmalıyor kıyıyı.Soğuk yıldızlar yükseliyor, siyah kuşlar kaçıp gidiyor.Terk edilmiş rıhtımlar gibi şafakta.Sadece titreyen gölge burkuluyor ellerimde.Ey her şeyin ötesindeki! Ey her şeyin ötesindeki!Bırakışın zamanıdır. Ey terk ettiğim! Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Burada Seviyorum SeniBurada seviyorum seni.O kasvetli çamlarda araştırıyor rüzgâr kendini.Ay fırlatıyor soluk şavkını devinen sulara.Günler tekdüze geçiyor, izliyor birbirini.Raks eden biçimlerde özgürleştiriyor sis kendini.Balıkçıl martı çakılıyor akşamın göğüne.Bazen bir yelken. Yüksekte, yüksekte yıldızlar.Ah, kara haçıyla bir gemi.Yalnız.Erken kalktığım oluyor, ve ruhum bile nemli.Yankılanan sesler uzak denizden.Bir limandır burası.Burada seviyorum seni.Burada seviyorum seni, ve boşuna saklıyor ufuk seni.Bu soğuk şeylerin arasında seviyorum seni hâlâ.Bazen yolculukta öpüşlerim o ağır gemilerde,hiç varmayacakları bir amaca doğru hızla giden orada.O zaman görüyorum kendimi, bu eski çapalar gibi unutulmuş.Akşam indiğinde daha da üzünçlü mendireklerden.Yoruluyor yaşantım, boşuna geçmiş yaşantım.Seviyorum sahip olmadığım şeyi. Sen, uzaktasın sen.Tiksintim duruyor hâlâ alacakaranlığın ikircikliğine karşı.Fakat geliyor gece ve başlıyor şarkısına.Düşlerden tekerlerini döndürüyor ay.En büyük yıldızlar bakıyor bana senin gözlerinle.Seni sevdiğim için, rüzgârdaki çamlaradını şakımayı istiyor iğne yapraklarından çanlarıyla.Pablo NerudaÇeviren: İsmail Aksoy(Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı’dan)
Anonymous writes:Neruda’nın “Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı” (“Veinte poemas de amor y una canción desesperada”) adlı kitabının özgün metni içinhttp://www.literatura.us/neruda/veinte.html
Anonymous writes:IKadın BedeniCuerpo de mujer; blancas colinas, muslos blancos,te pareces al mundo en tu actitud de entrega.Mi cuerpo de labriego salvaje te socavay hace saltar el hijo del fondo de la tierra.Fui solo como un túnel. De mí huían los pájarosy en mí la noche entraba su invasión poderosa.Para sobrevivirme te forjé como un arma,como una flecha en mi arco, como una piedra en mi honda.Pero cae la hora de la venganza, y te amo.Cuerpo de piel, de musgo, de leche ávida y firme.Ah los vasos del pecho! Ah los ojos de ausencia!Ah las rosas del pubis! Ah tu voz lenta y triste!Cuerpo de mujer mía, persistiré en tu gracia.Mi sed, mi ansia sin límite, mi camino indeciso!Oscuros cauces donde la sed eterna sigue,y la fatiga sigue, y el dolor infinito.
Hasan arkadaş.İnceliğiniz ve katkınız için teşekkür ederim.Saygılarımla.
Anonymous writes:XVIIDüşüncemde YakalıyorumPensando, enredando sombras en la profunda soledad.Tú también estás lejos, ah más lejos que nadie.Pensando, soltando pájaros, desvaneciendo imágenes, enterrando lámparas.Campanario de brumas, qué lejos, allá arriba!Ahogando lamentos, moliendo esperanzas sombrías, molinero taciturno,se te viene de bruces la noche, lejos de la ciudad.Tu presencia es ajena, extraña a mí como una cosa.Pienso, camino largamente, mi vida antes de ti.Mi vida antes de nadie, mi áspera vida.El grito frente al mar, entre las piedras,corriendo libre, loco, en el vaho del mar.la furia triste, el grito, la soledad del mar.Desbocado, violento, estirado hacia el cielo.Tú, mujer, qué eras alli, qué raya, qué varillade ese abanico inmenso? Estabas lejos como ahora.Incendio en el bosque! Arde en cruces azules.Arde, arde, llamea, chispea en árboles de luz.Se derrumba, crepita. Incendio. Incendio.Y mi alma baila herida de virutas de fuego.Quién llama? Qué silencio poblado de ecos?Hora de la nostalgia, hora de la alegría, hora de la soledad,hora mía entre todas!Bocina en que el viento pasa cantando.Tanta pasión de llanto anudada a mi cuerpo.Sacudida de todas las raíces,asalto de todas las olas!Rodaba, alegre, triste, interminable, mi alma.Pensando, enterrando lámparas en la profunda soledad.Quién eres tú, quién eres?
Anonymous writes:Adım Hasan Yılmaz. O kadar önemli olduğunu düşünmemiştim Umman arkadaş.
Anonymous writes:IIÖldüren AlevindeEn su llama mortal la luz te envuelve.Absorta, pálida doliente, así situadacontra las viejas hélices del crepúsculoque en torno a ti da vueltas.Muda, mi amiga,sola en lo solitario de esta hora de muertesy llena de las vidas del fuego,pura heredera del día destruido.Del sol cae un racimo en tu vestido oscuro.De la noche las grandes raícescrecen de súbito desde tu alma,y a lo exterior regresan las cosas en ti ocultas,de modo que un pueblo pálido y azulde ti recién nacido se alimenta.Oh grandiosa y fecunda y magnética esclavadel círculo que en negro y dorado sucede:erguida, trata y logra una creación tan vivaque sucumben sus flores, y llena es de tristeza.
Anonymous writes:Neruda’nın “Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı” (“Veinte poemas de amor y una canción desesperada”) adlı kitabının İngilizce çevirisi için:http://www.geocities.com/nerudapoet/selectedworks.htmSaygılarımla,Hasan Yılmaz.
“adıma alışsan çok şey yitireceksin sanki.” aynam bu olmalı,bu satırı sevdim.