Düş müydü – Turgay Kantürk

Düş müydü

I.
Hangi yalnızlık bu? Aşıboyalı evleri,
Küf rengi kedisiyle geçmişe dönük, bungun.
Çürük bir iple avluya açılırdı kapı,
Ot bürümüş taşlıktı, yüz değmemiş çarşaftı,
Hüzünle mavi oyalı ve cılız ışığı
Kandilin, kap kacak, haylazlığı kurumamış
Sabunların. Hangi yalnızlık bu? Bir tas şerbet
Gibi, saz benizli kızların sunduğu akşam!

II.
Gece! O uzun mumlarla aydınlanırdı sofa,
Solgun yapraklar gibi uçuşurdu kadınlar
Odalarda, sedirde yorgun adamlar, tüten çorba,
Bölünen somun, çatal kaşık, ağlayan bir çocuk
Beşikte, yoksul çıngırağı kapının, konu
Komşu, doygun uçuk, tanıdık yüzler eşikte,
Düşsel gemilerle yolculuk, kahve falında,
Mutfakta koyulaşan o pekmez, ekşi gece!

III.
Düş müydü? Eski aydınlıkla pencerede,
Yüklüğe tırmanırdı güneş, arsız gölgeler
Çardakta, o gizem, akasyalar, fesleğen, o
Çivit mavisi sardunya, zamanın tortusu
Küplerde, uykulu yüzlere çalınan o su.
Düş müydü, maviyle algıladığımız o kuş?
Bir ağaca bakıyoruz, o dal, o yaprak, o kök,
Düş müydü? Çayımızın buğusunda hep o gök!

IV.
Tozlu bir yolu geçerek inerdik çarşıya,
Kimbilir hangi susuzluğun rüzgarıydı o
Göksel ağaçları savuran? Kesme taşları
Sokağın, gölgede boynu bükük bir at gibi
Uykuya dalardı tekne, çeşme miydi gök
Gibi uzayan? Kırsal kokusu dükkanların!
Bir yüz silinmiş bellerden, bir kadın kaç kez,
Kaç kez kendini yineleyen, göğe bakardı.

V.
Nerdeydim? Hangi zamanda? Savrulmuş yazların
Sıcağıyla vururdu saatler. Bir görünüp
Bir yok olan kargaları umutsuzluğun, kim
Bilir, kimdi onlar? İzbe, sarnıç, o yanyana
Dizilmiş kovalar, yorgun ırmaklar gibiydik
Mevsimsiz, ovada, ağaçta, kuşta. Ne oldu
Bize! Kimin bu kırık küpler, çöken bu tortu!
Nerde elin? Hangi yalnızlık bu, hangi korku?

Turgay Kantürk

Join the Conversation

  1. Kokusunu duydum simitlerin.Mis gibi nohut simidi pişiren fırının önünden geçiyordum o sırada.Buram buram nohut kokuyordu sokak.Siyah büyük karıncalara basmayayım diye kesme taşlarda seke seke yürüdüm yine.Çıngıraklı o kapının önündeydim işte.Kapıyı hafifçe araladım, zorlukla çıngırağı tutup kaldırdım,diğer elimle kapıyı çıngırağın altında geçirdim.”Sürprizzz ben geldim” diye bağıracaktım yine.Bahçedeydim artık,avlunun ortasında ki altıgen kenarlı havuzun fıskiyesi açılmıştı.Dedem mavişlerini,karanfillerini,küpe çiçeklerini sulamış, havuzun kenarına koymuş radyosunu “nihansın dideden ey mest-i nazım” dinliyor.Düş müydü?Çok uzaklara gittim sayenizde teşekkürler…:)

Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir