ANLAŞMADA “TUTUM”LARIN ÖNEMİ ÜZERİNE – Hayreddin Soykan


ANLAŞMADA “TUTUM”LARIN ÖNEMİ ÜZERİNE

Birçok anlaşmazlığın yahut anlatamazlığın temelinde, beş metrelik düz bir duvara nafile yere tırmanma çabası gibi, muhatabımızın “tutum”larının niteliğini, galiba en başta “tutum”un tam olarak neyi ifâde ettiğini bilemeyişimiz yatar. Bu makalemizde biz de, “sosyal psikoloji” sahasında “genel bilgi” hâline gelmiş hususiyetleriyle, “tutum”a dair aydınlatıcı bir malûmat arzetmeye çalışacağız. İnşallah böylelikle, hepimiz için ziyadesiyle ufuk açıcı olabileceğine inandığımız bir mefhumu daha iyi kavramış ve bugüne dek kapalı kalmış sayısız kapıyı aralayacak değerli bir “anahtar”ı edinmiş olacağız.

Tutum ve Unsurları

“Tutum”, sosyal psikolojide kabul gören tarifi itibariyle, bir ferde atfedilen ve onun psikolojik bir nesneye (insan, şey, hâdise, kurum vs.) dair duygu, düşünce ve davranışlarını tayin eden, organize eden temâyülün adı. Bir başka deyişle, kime veya neye nasıl yaklaşacağımızı yahut ona karşı nasıl davranacağımızı tâyin eden temâyül. Belli bir kişiye, belli bir nesneye, belli bir kuruma, belli bir hâdiseye veya başka herhangi bir “obje”ye karşı takınacağımız tavrın “benliğimizde önceden hazır” çerçevesi. Bu gözle baktığımızda, çevremizdeki “tek tek” herkese ve her şeye karşı, bizde zaten çerçevesi hazır “belli” tutumlarımızın varolduğunu hemen farkedeceğiz.

Peki, nedir bir “tutum”un unsurları? Sosyal psikologların tesbitiyle ve üçü de içiçe geçmiş olarak: “Hissî unsur”, “fikrî unsur” ve “fiilî unsur”dur bunlar. Bu unsurların ise, bazen birisi bazen de ötekisi daha önemli, daha belirleyici ve daha kuvvetli olabilmekte. Ancak, tek tek unsurların niteliği her ne olursa olsun, bunlar birbirinden bağımsız da değil, hepsi neticede bir bütün ve kendi içinde nisbî bir tutarlılık arzetmekte. Belli insanlara karşı tutumumuzu, bahsin daha iyi anlaşılabilmesi açısından, “basitçe” ele alalım. Kimisini daha çok severiz (hissî unsurun kuvveti), kimisinin daha çok ifade ettiği “mânâ” ile ilgileniriz (fikrî unsurun kuvveti) ve yine kimisine nisbeten kayıtsız kalırken kimisine karşı da davranışlarımızla müsbet veya menfî daha çok mukabele ederiz (fiilî unsurun kuvveti). Biraz daha yakından bakalım dilerseniz.

HİSSÎ UNSUR: Bir tutumu, bir başka şeyden ayıran en önemli özellik, ondaki “hissî unsur” olsa gerektir. Dünyanın çevresinin kaç kilometre olduğunu bilmek bizde belki herhangi müsbet yahut menfî bir “duygu” doğurmazken, belli bir insanla ilgili olarak herhangi bir malûmat bizi sevindirebilir yahut üzebilir, korkutabilir yahut kızdırabilir, vesaire. Dünyanın çevresinin kaç kilometre olduğuna dair bir bilgi, ya doğru ya yanlış yahut mübhemdir; ancak “his-duygu” dairesine girecek tarzda iyi veya kötü, sevimli yahut itici değildir.

FİKRÎ UNSUR: “Tutum nesnesi” olan kişiye, şeye, kuruma, hâdiseye vs. dönük inançlarımız, kanaatlerimiz, malûmatımız, velhâsıl fikirlerimiz işte bu çerçevede. Bir şahsı göz önüne alırsak şayet, onun hakkındaki tüm malûmatımız, insan varlığı hakkındaki tüm bilgilerimiz, onun kim ve ne olduğu ve ne yaptığıyla ilgili bütün inanç ve düşüncelerimiz, bu daire içinde değerlendirilebilir.

FİİLÎ UNSUR: “Tutum nesnesi”ne karşı davranışlarımızın niteliğini ilgilendiren kısımdır ki, bu –meselâ yine belli bir kişi için konuşmak gerekirse- ya desteklemek, savunmak, yardım etmek tarzında müsbet yahut eleştirmek, engellemek, zarar vermek tarzında menfî bir mahiyet arzedebilir. Fiilî olarak ne müsbet ne menfî bir tavır takınmayıp, o kişiye hiç aldırmamak dahi, çok düşük bir kuvvet de belirtse, kendine göre bir davranış tarzı addedilebilir.

Tutumların Direnci

Tek tek “tutum nesneleri”ne karşı yaklaşımımızın her birinin kendi içinde bir “bütün” olduğunu ve bu bütün içindeki unsurların diğerlerine göre daha güçlü ve daha belirleyici olabileceğini ifade etmiştik. Tek tek tutumlarımız, yani bu tutum “bütünleri” de kendi aralarında bir diğerine nazaran daha güçlü veya daha zayıf, değişime karşı daha dirençli yahut daha güçsüz olabilir. Misâl olarak, kullandığımız sabuna karşı tutumumuzu izlediğimiz bir reklam sonrasında kolayca değiştirebilecekken, dostlarımızı her ağzı olanın konuşmasına bakarak silmeyiz.

Bir başka incelik: Aynı “nesne”ye karşı müsbet tutumları olan iki kişi düşünelim. Birisininki daha güçlü ve değişime dirençliyken, diğeri daha zayıf ve değişime bu yüzden açıktır. Aynı takımın iki taraftarından biri tuttuğu takıma kızıp bir dönem başka bir takımı tutabilir, ötekisiyse “yense de yenilse de bizim takım” deyip her şartta destekleyebilir; bu durumda, ilkinin tutumu zayıf, ikincisininkiyse hâliyle güçlüdür.

Değişebilen yahut zor değişen tutumlar arasındaki farkın bir yönü de, bu tutumların unsurlarının ne kadar teferruatlı olduğuyla ilgilidir. Hissî, fikrî ve fiilî bakımdan kendisine karşı teferruatlı bir yaklaşıma sahib olduğumuz, örnek olarak en ince teferruatına kadar hakkında bilgi sahibi olduğumuz bir nesneye karşı tutumumuz, hakkında sathî bir malûmatımız olan bir nesneye nazaran, değişime karşı daha dirençlidir. Basitçe oluşmuş tutumlar, aynı basitlikte yıkılabilir. Çok yakından tanıdığımız ve münasebette olduğumuz bir insana karşı tutumumuz daha sağlamken, uzaktan tanıdığımız ve kendisiyle pek az ilişkimiz olan bir insana karşı tutumumuz daha zayıf ve değişime şübhesiz daha meyyaldir.

Bir tutumun iç unsurları arasındaki tutarlılık yahut tutarsızlık da, yine değişime karşı ne derece dirençli olabileceğine dair belirleyici bir önem taşır. “Tutarlı” bir tutum, meselâ müsbet bir tutumu ele alırsak, hakkındaki duygularımız tamamen benimseyici, düşüncelerimiz aynı istikamette tam ve hakkındaki duygumuzu pekiştirici, davranışımız da yine bu duygu ve düşünceler çizgisinde gelişici bir yaklaşımdır. Ne var ki, şayet duygumuz menfî, düşüncemiz doğru bulucu, davranışımız kaypaksa, orada bir iç tutarlılıktan bahsetmek zorlaşmıştır. Böylesi “tutarsızlığı” tutarlılığından daha bariz tutumlar, elbette yıkılmaya daha yakındır. Hissî bakımdan köpekten korkan, fikrî olarak bekçi köpeğinin faydasını bilen, kendisine köpek alıp almama konusunda davranış tereddüdleri yaşayan bir insanın “köpek” karşısındaki tutumunun tutarsızlığı, sosyal psikoloji literatüründen alınma bir güzel misâl. Bir başkasının belli bir “nesne” hakkındaki tutumunu değiştirebilmenin en “kestirme” yolunun, o kişinin tutum unsurları arasında “tutarsızlık” doğurmak olduğu ifade edilir ki, biz de bu noktaya ayrıca dikkat çekmek isteriz.

Bazı tutumların zor değişmesinin bir diğer mühim sebebiyse, onun aslında bir büyük “tutumlar ağı”nın parçası olmasıdır ve bu “üst” çatının onu “koruma”sına almasıdır. Din veya belli bir dünya görüşü şemsiyesi altındaki tutumlar, işte bu yüzden çok zor değişir. Bu ağın dışındaki basitçe bir “tutum” misâl olarak şayet bir sandalsa, sözkonusu “tutumlar ağı” bir transatlantiktir ve elbette kolayca ters istikamete çevrilmez. Kişinin giyeceği ayakkabının markasını değiştirmesi kolayca telkin edilebilirse de, ona tuttuğu partiyi değiştirmesi aynı kolaylıkla telkin edilemez.

Bir tutumu dirençli kılan bir başka faktöre gelince, belli bir tutumun karşıladığı “psikolojik ihtiyaç”tır bu. O ihtiyacı karşılayıcı alternatif veya daha iyi bir tutum telkin edilmedikçe, tutum değiştirme çabaları çoğunlukla boşunadır. Örnek bâbında, belli bir siyasî görüşe bağlılığından vazgeçirilmek istenen bir kişiye, karşılığında aynı hatta daha tam bir ruhî tatmin sağlayıcı bir alternatif net biçimde takdim edilebilmelidir. Kimse, birkaç menfî propaganda yahut kuru çelişkiler gösterilerek bünyede kemikleşmiş bir siyasî görüşten vazgeçirilemez. Yeri doldurulamayan bir tutum sanılandan da dayanıklıdır ezcümle. Tesellînin mukabili bir başka tesellîdir.

Kişinin kendisini umum önünde açıkça bağladığı bir tutum da aynı şekilde değişime karşı dirençli olacaktır. Belli bir “nesne”ye karşı telaffuz edilmeyen bir tutum daha kolay değişirken, âşikâre savunulan bir tutum uzun süre dayanacaktır. Kimse umum önünde tutarsız yahut savunduğuna ihanet eden mevkiinde görülmek istemez.

Son olarak, kendine güveni tam olan insanların tutumlarını değiştirmek çok daha zorken, kendine güveni zayıflamış yahut kaybolmuş insanlar yeni tutumlar kazanmaya daha meyyal nitelik belirtirler. Çünkü kendine güvensizlik, muhtemelen, “tutumlar ağı” dediğimiz bütünlüğün hem bütün içi tutumlar, hem de tutum içi unsurlar hâlinde ruhta dağılmasına, böylece “manevî bağışıklık sistemi”nin bir bakıma çökmesine işarettir.

Başkasının Tutumunu Değiştirebilenler

Başkalarının tek tek kişi, şey, hâdise ve kurumlara, kısaca “psikolojik nesne”lere karşı tutumlarını değiştirebilmenin ne derece güç bir iş olduğu, şu âna kadar arzetmeye çalıştıklarımız muvacehesinde âşikâr olsa gerektir. Ancak diğer taraftan, insanların mütemadiyen kimi tutumlarını değiştirdikleri de bir hakikattir. Peki, kimler kolayca tutum değiştirebilirler? Daha doğru bir ifadeyle, hangi vasıflara sahib insanlar, başkalarına kıyasla muhatablarının tutumlarını daha kolay değiştirebilirler? Sosyal psikolojideki cevabı şöyle: “İnanılır” (uzman ve güvenilir), “sevimli” ve muhatabla “benzer” özellikler taşıyan insanlar. Daha açmak gerekirse:

İNANILIR KİŞİ: İnsanların çoğu, hakikatin kendisini değil de, “söyleyene göre” hakikati benimser. “Neyin” söylendiğinden daha önemlisi, bunu “kimin” söylediğidir. Hoş bir tesbit olmasa da, durum çoğunlukla bu istikamette bir netice verir.

İnanılır kişi olmanın da iki elzem vasfı bulunduğu ifade edilir ki, birincisi “uzmanlık”, ikincisiyse “güvenilirlik”tir.

Uzmanlık, hakkındaki tutum değiştirilmek istenen “nesne”ye dair ne ölçüde bilgi sahibi olunduğuyla ilgilidir. Alelâde bir insanın verdiği bilgidense, bir uzmanın verdiği bilgiye daha fazla itibar eder ve daha çabuk kabul ederiz. Uzman, yalanın değil, ölçü ve hakikatin temsilcisidir. O sanki bir beşer değil de, mücessem fikir terazisidir. Elbette bir uzman, ancak onu “uzman” sayan içindir.

Güvenilirlikse, bir uzmanın o “nesne” konusundaki bilgisini “hangi niyetle” sunduğuna bağlı olarak gelişir veya gelişmez. Uzman bu bilgiyi bir “çıkar” hasebiyle mi, yoksa uzmanlığının yansız gereği olarak mı nakletmektedir? Cevab herhangi bir “çıkar”sa, inanılırlık da gündemden çıkar ve değiştirilmek istenen tutum yerinde kalır.

SEVİMLİ KİŞİ: Kişi sevdiğinin “sevdiklerini” de benimser ve iradesini gönüllü olarak sevdiğinin iradesine rabteder. Bu iradî birleşme arzusu, tutum nesnelerindeki ayrı gayrılıkları da yok etmek ister ve netice olarak, sevilen yahut sevimli bir kişi, çok güçlü bir tutum değiştiricisi olarak öne çıkar.

BENZER KİŞİ: Kişinin kendi benzerlerini de sevimli bulduğu veya sevdiği açıktır. Muhatabın aynasında gördüğü kişi sanki kendisidir ki, elbette kişi en kolay kendisi sayesinde değiştirir kendisini; bir diğer ifadeyle, benzerlerinde gördüğü “kendisini” yine “kendisine” açar. Buysa, haricî ve iradesine dönük rahatsız edici bir saldırı yahut dayatma niteliği taşımaz, tutum değişimi talebi yabancılardan geldiğinde olduğu gibi bir dirençle karşılaşmaz.

Tutum Değiştirme Yolları

Tutum değiştirebilme başarısı, ayrıca, “tutum değiştirici” bilginin hangi yolla muhataba nakledildiğiyle de derinden ilişkilidir. “Yüz yüze olmanın etkisi”, “tek yönlü yahut çift yönlü mesajın etkisi” ve “görüş farkının etkisi”, bu bahiste psikolojide altı çizilen belirleyici faktörler.

YÜZ YÜZE OLMANIN ETKİSİ: Yapılan araştırmalar, yüz yüze yapılan tutum değiştirme çabalarının, diğer yollara kıyasla daha başarılı olduğunu ortaya koymuştur. Yüz yüze bir görüşmede konuşmacı, muhatabının dikkatini zorunlu olarak kendisine çevirmekte, “algıda seçicilik” ve “aldırmazlık” benzeri kaçış yollarını tıkamaktadır. Aynı şekilde konuşmacı, muhatabından aldığı ipuçlarından hareketle muhtelif ikna yolları geliştirebilmekte, vâki yahut muhtemel itirazların önünü ânında kesebilmektedir. Yine konuşmacı, “inanılır” (uzman ve güvenilir), “sevimli” ve “benzer” bir kişi olduğu intibaını direkt verebileceği bir imkâna, sözkonusu yüz yüze görüşme ortamında ziyadesiyle kavuşmaktadır.

TEK YÖNLÜ YAHUT ÇİFT YÖNLÜ MESAJIN ETKİSİ: Tek yönlü mesaj, zıd görüşleri ihtivâ etmeyen bir mesajdır ki, bir kişinin zaten mevcud tutumunu pekiştirmek için yahut eğitim seviyesi vasat veya vasatın altında kişileri etkilemek için daha uygun bir yoldur. Lâkin, eğitim seviyesi yüksek bir muhataba hitabta zıd görüşlere de yer vermek ve onları bu vesileyle çürütmek, eğitimli birinin zıd görüşleri ihtivâ etmeyen tek yönlü bir mesajda hatırına gelebilecek istifhamları dağıtma gücüne daha fazla sahibtir.

GÖRÜŞ FARKININ ETKİSİ: Bir tutum değiştirme çabasının başarıyla neticelenmesi için sosyal psikolojide tavsiye edilen yol, muhatabın tutumlarına “tamamen zıd” yahut muhatabın tutumlarına “tamamen benzer” bir mesaj vermektense, “orta görüş farkı” belirtici bir mesajın geliştirilmesi gereğidir. “Tamamen zıd” bir mesaj karşısında muhatab kendisini en baştan kapamakta ve verilen mesajı dikkate değer bulmayıcı bir savunma mevkiine geçmektedir. “Tamamen benzer” bir mesaj verildiğindeyse, tutumunu değiştirmesini gerektiren bir durumun bulunmadığını ve mevcud tutumunda zaten haklı olduğunun bu hitabla da tescillendiğini düşünmektedir. Kısacası, her iki “uç” durumda da tutumunu değiştirme gereği duymamaktadır.

Netice

İnsanı tanıma çabasına girmedikçe insanı değiştiremeyeceğimiz, “tutum” bahsinde özetlemeye çalıştığımız yukarıdaki temel psikoloji malûmatıyla bir kez daha isbatlanmış görünmektedir. Meselenin bir de “algıda seçicilik” yönü var ki, bu ayrı bir makalenin konusu.

Hayreddin Soykan

Join the Conversation

  1. :up: ihtiyacıma binaen bir konu…özellikle tutum değiştirme yollarından istifade edeceğimi düşünüyorum…teşekkürler Umman…

Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir