Grili Çocuk – Hüsrev Hatemi

Grili Çocuk

Grili çocuk -1-

çocuk, sen makpela tarlasından
geçtin mi ki üstüne sinmiş
eski çağların güngörmüşlüğü.

ışık kuşları yarasalar gibi değil,
karanlıktan gocunurlardı onlar…
ışık kuşları hiç varolmadılar.
sen var mıydın ki bir zamanlar?

gittiğine göre, vardın diyorum
ancak varolanlar gidebilir.
yok olanlar için tam aksi
yok olanlar günün birinde
bakarsın ki, çıkagelir.

sen vardın, sis renginde giyinerek
ve çekilir gibi bir imbikten
gittin, bazı kimseler sordu
yönünü yöreni -onlara ne-

ben, özü gitmiş ve kararmış
dibe çökmüş bir tortu
suskun, kalakaldım çaresiz.

yokluk, ayrılık, gitmek, bu sözler…
sevilmez en azından;
benim için böyle değil
bunlar senin vedâından
yadigar sayılırlar artık.

yokluk, gitmek ve ayrılık
seni düşündürürse bana
daha ne isterim ki çocuk?

grili çocuk 2
-gidiş'i-

bir kış günü, sabah dönüşürken öğleye
gittin, griler giyinerek ötelere…
boz idi bulutlar ve bozdular
güneşli görünümünü havanın.
giden sendin, gelenlerden bana ne?
eski gelmelerin, çekildi gerilere
bundan böyle bürünmüş grilere
kalacak gözümde gidiş ânın.
ah çocuk, gri giymeyi de nerden buldun,
gitmek mi sis rengi giydirdi sana?
yamaçları sıyırıp göğe ağar gibi
akşam karanlığında yağan kar gibi
bu ellerde geç kalmağa korkar gibi
gittin çocuk, sislere büründün de.
ve süreklileşti benim için artık
bu kısa bölümü zamanın…

grili çocuk 3
-yollar-

kırları, ormanları, kentleriyle
herkesin yüreği bir ülke
benim yüreğim de aynen öyle.
bir kış günü kar misali savrulmuştun ya,
kalır o kar hâlâ yürek doruklarında.
kaptan şoförler, ceketleri omuzlarında,
çocuğu hiç tanımamışken asla…
çay molası verirler o dağlarda.
bense tevellüdü unutulmuş,
sade beyaz saçlı değil, beyaz kaşlı,
tel gözlüklü, dalgın bir orta yaşlı,
müesseseden olmayan çaylar için
cebimde bozukluk arar dururum.
o ülkenin yolları fakat çocuk,
ölümümle yok oluncaya kadar,
ıssız, kimsesiz uzanmalıydılar;
yozluktan kurtulmadı ülkem ancak,
senin anın doruklarda bir anıt,
senin anın bir anıt doruklarda.

grili çocuk 4
-istanbul'da bir arayış-

çocuk, keder senin dargın ikizin midir,
gelirsen gider de, gidersen gelir.
sanki keder denizi üstünde ay'sın
seninle oluyor onda med-cezir.
ses ver çocuk, yoksa öte tarafta mısın
bir dev tutsağı mısın, kaf'ta mısın
cennet'e mi uğradın, araf'ta mısın?
sahi nerdesin lütfen bildir.
ıslak ve soğuk da olsa bahar geldi
bir yerlerden mırıldanır şimdi dede efendi
sen yine bildiğin bestelere takıl
seni bana bildiren eski mûsikidir.
gelmiyeceksin, bu düşü kim hayra yorsun?
her öğleye doğru bekleniyorsun
cümle kocamış yârân eksiledursun
sensizlik kanıma sızan bir zehir.

grili çocuk 5
-iç ve dış denizler-

şimdi nerede uçuk benizli çocuk
denizi izliyordur, endişeli…
bir keresinde sımsıcak kalbinin neşeli
ve gözlerine yükselen şarkıları
duyulmaz olmuştu, günsüz kaldım.
iki akgülünden gülümseyişinin
yolumu bulduğum çocuk
gitti, yalnızlığın balkanlarından
gelen soğuk hava dalgası
beyaza bürüdü her yeri.
şimdi her yer akgül rengi
ve hiç bir nirengi noktam yok artık
bu öykü sona erecek çok
geçmeden tamâmen.
bu iş bitti hafız burhan bey
bitti beyefendi
sükût lütfen.
benim yürek fısıltılarımı
ayırmalı dalga seslerinden
böyle vedalaşmalıyız uzaktan
hiç üzülmemeli çocuk.

grili çocuk 6
-dönüş'ü-

gümüş tebessümün, altın başınla
plaket ve altın kupasın sanki
kalbimdeki keder sultanının
cülûsunu tebrike gönderilmiş.
o müstebidsultan görünce seni
tahtına daha bağlanıyor inan ki;
hep bu anı beklemiştim
fakat gider misin çocuk?

Hüsrev Hatemi[/ALIGN]

Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir