Yasemin Senfonisi
yüzün düşüyor aklıma,
bir yaz akşamı önümü kesen
muzip yasemin kokuları,
öpüşlerin alnımda dudaklarımda,
hani denizden çıkıp sabun kokulu bir havluya sarılırsın ya,
ve yakamozlar dökülür saçlarından,
denizcilerin sonsuz mavi sevdası,
tenine bulaşır
ve kokun gelir uzaklardan
yorgun bir deve kervanı,
mavi ipekler taşır rüyalarına
sensiz
kayıp bir türkü ruhum,
ve beni çağırıyor
denizin dibine düşen saklı düşler…
seni özlüyorum
mavi olsun adın
aşktan koyu
düşlerden açık…
kendinden yorulmuş
bir gecenin içinde gidiyoruz…
sevdam, yorgun bir çırağın derin uykusunda
saklı bir düş gibi,
şoför küfrediyor hüznüne,
"bıyıklarımız büyüdükçe
gülüşlerimiz kısaldı be abi" diyor…
seni özledim,
özlemin bir çırağın tek renkli uykusunda
şoförün hüznünde.
Oysa çok değil
daha bir yüzyıl evvel
alnındaki ışığı öpmüştüm
bir çocuk iki eli ile
gökyüzünü tutup bağırdı
"kar yağıyor, kar yağıyor"
oysa senin kirpiklerindi
üstümüze düşen
çırak indi
rüya bitti
şoför gitti
bıyık kesildi.
ama özlemin bitmedi
biliyor musun?
sen ilkyaz yağmurusun
üç renkli gökkuşağı açtıran
bir gün
vapurda öpüşelim
adalara giderken
bir yaz vakti
sabahtan…
martılardan utanma
hele denizden
ve de bulutlardan asla!
bir gün vapurda öpüşelim
rüzgar uçururken saçlarını
ağzında acıbadem tadı
çocuğumuz olursa
adı “deniz” olsun
bir gün vapurda öpüşelim
adalara giderken
ve senin yanında yaşlanayım…
bakışların ruhumu karıştırır,
bulduğu mavi misketler
bir de badem ağaçları
çiçeğinden yorgun…
öpüşlerin anıları karıştırır,
bulduğu bir delikanlı
ağaç dibinde ağlar bir kadın için,
dokunuşların geleceği karıştırır
benden sana
senden bana…
içimde yeşil bir yerin var;
deniz fenerisin sevinci gösteren..
adın mavi aşk…
ayrılık bir nokta mıdır?
uzun sevdaların sonunda,
yoksa kitabı kapamak mı sessizce
daha büyümeden?
geldiğin gibi bir deli rüzgarla git
ama bil ki dalgalar yüreğimde,
yüreğimi yakıp giden
mavi dalgalar
seni alıp giden köpüksüz dalgalar.
bir tanem
beni geleceğine göm ve yürü git,
eteklerinde erken büyümenin acısı…
her kutsal taşta yazılıdır
yedi yıl bereketin sonunda
yedi yıl hüzün
ve hiç bir aşk tam yaşanmamıştır
gözyaşı ile kutsanmadan
aşk elinden tutar
ve sen anlamazsın
yaşam nerde başlar?
nerde biter kardelen çiçekleri?
aşk ’dır bu dersin
göğsüne yaslanmış bir genç kız
bir serçe ürkekliğinde nefes alır
sesin gümüşi bir aynadan yansır
billur bir ırmak kıvamında.
bakışların derin uçurumlarda açmış
nazlı bir çiçek..
sessizce salınır
her bir hüzün rüzgârında…
bana "umut nedir?" diye sorma…
sadece sıkıca elimi tut…
bakışların
bazen gri bir kış bulutu
güneş gizlenmiştir hüznünün arkasına
ve sanki bir adım var trenin kalkmasına
ve de
ayrılığa…
bazen türküler donanır
karayı görmüş bir gemi coşkusunda
geçmişin gölge düşürür
geleceğinin ışığına.
günler geçiyor
şiir azalıyor.
şiir azaldıkça
yüzün kayboluyor,
misketlerimi atıyorum
hiçliğin bağrına
anlamsızlık
gri bir bulut
senin mavini boğuyor
son misketimi atıyorum
son şiirimi okudum
artık
sen yoksun….
Nerden geliyor
bu portakal çiçeği kokusu?
bu denizin tuzu?
bu mavi, bu dokunuş, bu öpüş
nereden geliyoruz?
nereye gidiyoruz ? diye
sor-
mu-
yo-
rum,
sadece seni seviyorum…
Dökülür parmaklarından
eski bir hüznün mavileri.
geçmiş,
geleceğin aynasında hüzünlü bir gülüş
ve bir ışık akar
geçmişten geleceğe,
zaman derim sadece,
ve boşluk her zaman bir anlama gebe.
dudaklarımda kafiyelenen
tenine yazılmış şiir,
sadece ateş, tuz ve mavi düşler.
neler var sesinde?
çıplak omuz başlarında anımsanan çocukluk,
baharın çağla ağaçları
ve
mavinin çiçeklendiği
utangaç göğüslerin
Mehmet Emin ARI
seni özlüyorum mavi olsun adın aşktan koyu düşlerden açık… Benim mısralarım 🙂
:up: :coffee:
:up: Yasemin senfonisi ve Hypnoz mısraları için 🙂
Söylemeyi unuttum, blogtaki gizli video, özellikle müzik çok güzeldi, Ana Gabriel ve Sen Benim Herşeyimsin 🙂
😉
“nereden geliyoruz? nereye gidiyoruz ? diye sor- mu- yo- rum, sadece seni seviyorum…”video da çok keyifliydi…
🙂