“Yâ Allah! Yâ Allah! Yâ Allah!… Gâib sevgili…”
Abdülkadir Geylâni Hz.
“Yâ Allah! Yâ Allah! Yâ Allah!… Gâib sevgili…”
Abdülkadir Geylâni Hz.
1.
cesur topraklardan dizboyu yol gitmeden
kim diyebilir alnım müjdedir korkaklara.
şurda kıvrılıp duran benim için
nasibi yokmuş diyecekler
inanalım ve bilelim artık:
nasibi olmak bu dünyada tuza vakitsiz yatmaktır.
şimdi şakaklarımla başlayan esmer adet
ömrü azolana medettir.
oysa ben denizlerden sabahlara akarken
aklım şehre değmiyor
-uzun balkonlarında ölü menekşeler
-uzun balkonlarında ölü menekşeler
2.
bana itimat eden göğe bir hüsran borçluyum,
alnımın düştüğü heceye küfür.
hamd eden yüzün serinliği bir avlu ne çok uzaktı
ve yaralarımı sarmazdı.
hem kim diyecek ki:
-bendim ve bildim ücrayı!
ama ne var ki pazar toplayan kadınlar bilir
ve öldürür şehri bir akşamüstü ölmeden.
3.
şimdi elem olsun sana kıtlığım
boynumu uzattığım ipler sevinç!
kimsesizim.. gözlerim kuyulara bakan Süryaniler
kadar hiç.
değil mi ki atlara sürülen süt adamlar
cünub elleriyle bıraktılar develeri..
haber olsun herkese ve unutmasınlar:
-bahadır adamların ellerinde kuş ölüleri
-bahadır adamların ellerinde kuş ölüleri
4.
bana yetecek sanırdım, duvarları kederli akşamın
nehirlerin çabası boşunaydı, ona yetecek sanırdım.
onaracağım bir şey kalmayacak hem
şu sabah yoksulu yüzüm,
mağlub askerler, yetim şer çocukları..
elimden gelmiyor, içimi tutmuyor
başkasının kalbinde seviyor olmak kendini:
-ah ben! başkasının dişlerindeki misvak
Metin Kaygalak
E, Ocak 2002
“Her şey yaralı bir zamana akarken, kim söyleyebilir çıraların beyhûde söndüğünü.”
Metin Kaygalak – Yüzümdeki Kuyu
يقولونَ ليلى بالعِراقِ مَريضَةٌ , فيا ليتني كنتُ المرض طبيبا لها
Leyla Irak’ta hasta diyorlar Keşke ona deva bulan tabibi olsam
Nazire
يقولونَ ليلى بالعِراقِ مَريضَةٌ , فيا ليتني كنتُ المرض لليلى، المرض ليس له دواء Leyla
Irak’ta hasta diyorlar Keşke devasız derdi ben olsam!
Kaynak: Zeliha Eliaçık
Kalmadı canın bir arzusu
Ne mazi çekip gidiyor
Ne yarın gelmekte
Peki ya an’ı ömrün neden böyle susuyor?
Saatler mi durdu Taş mı kesildi zaman?
Ah ben de ümitle atan şu kalbimi susturaydım!
Ah keşke ben de bir taş olaydım!
Mahmud Derviş
Çeviri -Yorum: Z. Eliaçık
dünyayı ele geçirmek tutkusu
dünyayı elden geçirmek tutkusu
denenmiştir yenilgiye mahkûmdur
kutsaldır dünya
ele geçmez
el atan çürütür onu
elde tutmak isteyen yitirir onu
Tao Te Ching, 29. Mesel
son balat
kimse durmamıştır orada ya da burada
öyleyse dudağının neresi özgür kılar beni?
hiçbir yerden iki nokta gözlerine değin
ki yer değiştirmiştir ancak
öylece kendini ıstırabına sürükleyen
uzun gölgemi görür
kuzey, mor bir kavistir güneye kadar
bulutta ve bir dalganın martısı yok olur
ve değişmiş olan sadece güneştir…
dudakların nerede?
gündüzün sesi yüksektir ancak dünya kısa
cümlenin bitişine tam da bir sözcük kala
ve ne kadar kulak kabartsam sadece
kendi suskumu süslerim
ve dama dayanan güneş öylece kendi ıslığını çalar
arkada köprüler yakılmış
ve önde
dünyanın külü olan kum
iç’in gölgesinde süreğen günbatımı yerleşmiş
ve dizlere varan gece dayancı kısaltır.
nasıldır dudakların?
ki çıplaklığın patlayışı, sessiz dur duraksızlıkta taşlaşır
kutup havası
İran halısını yıpratmış sanki
hiçbir eser yoktur
bakıyorum da
sadece o sözcük geçmiş olsaydı
bir göz açıp kapamada geçerdi yol
çocuk dönerdi haylazlığa
ve dört yolda kolunu atardı senin boynuna…
nerede dudakların?
toprağın gözü yolda!
Muhammed Muhtari
Çeviren: Haşim Hüsrevşahi
BİR ŞEY KALIR
bunu hatırlar görenler şimdi seni
ben de hatırlarım ama usul usul
tok atlar otlakta gibi, akşama daha çok var gibi
sonra unuturum bunu, başka şeyleri unuturum
anılar gömülüdür zaten ben bir daha gömerim
çocuk olmuşum, hasta olmuşum, deniz olmuşum
yalnız bir sincabım belki
gömdüğü cevizlerine küsen
Ahmet Murat
Muhammedi el-Makdisî hazretleri Şam’da bir tımarhaneye gidiyor. Orada bir genç görüyor. Boynunda bukağı, ayaklarında pranga ve her yanından zincire vurulmuş bir genç…
Demek ki zapt edemiyorlar bu genci. Genç, Muhammedi el-Makdisî ile göz göze geldiğinde; “Ey Muhammed! Bana (O’nun) ne yaptığını görüyor musun?” der ve bir yandan da göz ucuyla gökyüzüne bakar. Sonra sözlerine şöyle devam eder: “Şimdi söyleyeceklerimi O’na iletmen için, senin elçi gönderiyorum. Semayı bukağı yapıp boynuma geçirse, arzı pranga yapıp ayaklarıma vursa yine de O’ndan başkasına göz ucuyla dahi başımı çevirip bakmam!”