Ankebut – Sefa Kaplan

Ankebut

kafdağı’nı aşan bulut anan baban sağ mıdır
beynindeki görklü tırpan bir uluca dağ mıdır

cinnet mülkü devşiren kan kayseri ankebut
rahimde bir şehzade gönüllerde yağ mıdır

gülü üç kez görmeden öpmeye kıyamazdım
çakır mızrak dikeni ektikleri bağ mıdır

bizi böyle ölümlü bir dünyaya ram eden
sen söyle kalbim şimdi devran mıdır çağ mıdır

sefa’mız ne olmakta deyüben gelir bir gün
can dostum kan kardaşım yunus emre sağ mıdır

Sefa Kaplan

YAŞADIM ARTIK BİTTİ – ZİYA OSMAN SABA

Yaşadım aranızda, artık bitti, insanlar!
Fenaları tanıdım ve sevdim iyileri.
Kavgamız sona erdi, tükendi bütün günler.
İnsanlar! sıranızdan çıkan insanın biri.

Ben de taşıdım, akşam, bir eve bir ekmeği,
Yaşadım bir kenarda, habersiz Hintten, Çinden’
Ömrümün bilmiyorum her an neresindeyim!
Fakat sesler geliyor gelecekler içinden.

Beni hep kucağına alıyor büyükbabam.
Karyolamın başında masal söylüyor dadım,
İlk defa tutuyorum sevgilimin elini.
Geçip gittiniz işte.. Ah, nedir ki hayatım!

Yarabbim! o günleri yaşamak istiyorum.
Bak içerim kanıyor o günleri anınca.
Tamamladım ömrümü dünyanızda, insanlar!
Nereyi göreceğim gözlerim kapanınca?

Ziya Osman Saba

İntihar – Sefa Kaplan

İNTİHAR

mübalağa yorgunum bu ölüm bâzârında
gözlerimin akında cesedim ışıldıyor
acım dirhem etmezken ağır geldim hayata
münzevi bir gecede direnmek de hayli zor

o halde ne yapmalı- yalnızlık yasaklanmış
elim kolum kelepçe her kapıda biri var
derken çözüldü büyü – kuşlar çığlık çığlığa
sesleniyorlar tekmil: bir bahardır intihar

kırık cam paslı bıçak denendi bileğimde
alkole batmış kanım süzüldü usul usul
dönüp baktım aynaya gözlerimde bir şenlik
benden cazip olamaz şimdi hiç bir istanbul

beşir fuad haklıymış hem sergey yesenin de
intihar bir şairi benimseyen tek kundak
damarımı terkeden tutsaklığım belki de
o ki rüyalarımı süsleyen kanlı dudak

biri hüznü ilahi biri hüznü sipahi
aynı ümmetin tanrım iki bezgin ucu mu
bir su sessizliğiyle ön cebime damlayan
bir tür cinnet mi öksüz- yoksa hikmet burcu mu

dünyanızda kaç şair böyle vurdu kıyıya
ahmet oktay biliyor enis batur da öyle
ama ebcetle bile sığmıyorlar sayıya
sen söyle kalbim şimdi allah için sen söyle

‘ölmek yenilik değil doğmak da öyle ama’
duyduğumda yesenin seni ne çok sevmiştim
sonra geceler boyu utançlarda küçülüp
o dipsiz cinnetlerde buluşuruz demiştim

bir gün baktım cihâna mübalağa mürekkep
ve ölümle beslenen bir yumak sanki hayat
ne felsefe ne bilim asla dikiş tutmuyor
tükendi denilen can tükenip de gitmiyor

evet intihar haktır denemeyen alçaktır
bilseler ne yorgunum bu ölüm bâzârında
çekip gitmek erdemli-katlanmak zor geliyor
üstelik bekleyen çok şairler mezarında

Sefa Kaplan

Hüzün Mevsimi – Arkadaş Zekai Özger

Gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim

bir de gecenin gözlerindeki baykuş
baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş
onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle
süsler. bir damın üstüne oturturum
süsler. Damımın üstüne oturturum

-sizi hiç bu kadar yakından görmedimdi

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta

abimin acıyla yontulmuş yüzü
yaşlı bir güvercin gibi düşer avuçlarıma
dağılır ses olur acısı
ezberlediğim bir öğüdü yineler bana

-çocuğum üşütme yüreğini
şimdi hüzün mevsimidir bütün şiirleri gezen

ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil
hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan
korkarım

mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa
mesela annem de yoksa yanımda
mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım ağlarım

-ana bana kurşun dök. dua oku. üfle ana
ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana

yalnızım. bunu hep söylüyorum
yalnızım. bunu hep söylüyorum

geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor
hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğine sığmıyor
her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum
yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor
yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece
öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde
biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız

yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız

-ana bana bir hal oldu. hep böyle titriyorum
ana çok üşüyorum, ıhlamur ısıt bana

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta

ey insanlar
ey gecede unutulmuşluğumun yargıçları
iğrenerek öpüyorum parmaklarınızı
iğrenerek. hepinizi kucaklıyorum ilkin
ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum
bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum

cinsel bir çiftleşmedir çarşaflar
ıslak bir gece en fazla kendini çoğaltır
bir solucan vücuduna yeni bir halka ekler
döllenir acı. sevişme daha da erselikleşir

-hü’yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
size bir gün mutlaka hü’yü anlatmalıyım

geceyse
tükenmişse güneşin güçlülüğü
gök gözlerinin buğusunu yansıtır
senin acın acıların ölümüne gebedir
korkma yavrum
ne gece ne geceler senin
suçsuz mızıkçılığını küçültemez
bir çirkini öpmek için uzattığın yüreğini

güzelleşip bir sevginin göğsüne yatmak biraz
biraz yorgun biraz korkak bir insan sevmek biraz
dayayıp sırtını gecenin duvarına
bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta

ey kanımda tefler çalan mevsimle gelen
sesimi çakallarla boğan gece
hüznüme vur acımı soy
beni de kuşat
boris karlof kadar masum yüzümü
karanlığınla frenkeştaynla
çünkü artık büyütmeliyim içimde nefreti
kalbim ki yıllardır iyiliğe abone
nerde bir insan görse
bırakır sevgi kuşlarını
çünkü o bağışlar yargıçlarını
kendi yasalarını kuramıyan yargıçlarını

ey gecede unutulmuşluğumun suçluları
ey yanlışlığımın yanlış yargılayıcıları
suçum: nefreti öksüz bırakmak
savunmam: sevgimi yüceltmek içindir
sakalım yok biliyorum ama kötü değilim
büyükleri sayarım küçükleri severim
çocukları incitmeden severim. kadını öpmesini
bilirim

sizi de sizi de öpmesini bilirim

-ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok
içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü

kural tanımayan sevgim benim
aykırım fizikötem doğaüstüm yanlışlığım
aşkım. sevgili yanılgım benim başyargıcım
nefretim nefretim nerdesin

kalbim
bir gün elbette sana hükmedeceğim

elbet geçer bu hüzün mevsimi
bir baykuş bir serçeyle arkadaş olduğu gün
o gün size sevinci de anlatıcam
bir solucan bir leylekle çiftleştiği gün
o gün bahar mevsimidir size aşkı anlatacağım

ve bir gün elbette yıldızları sayacağım

-gelin kucaklayın beni. yıldızları sayamıyorum.

Arkadaş Zekai Özger

Çözemediğim Bir Şeyler Var Hayatımda – Ahmet Erhan

Çözemediğim bir şeyler var hayatımda
Sualtı gibi derinlerde sessizce bekleyen
Dirensem, daha ne kadar direnebilirim artık
Nereye kadar gidebilirim, gitsem?

Aradığım nedir, o kentten bu kente?
Adressiz yaşamak da sıkar insanı gün gelir
Gider heyecanlar, istekler, gülümseyişler
Yüreğimdeki denizin suları birden çekilir.

Özleyip de vardığım her yerden, hemen kaçsam diyorum
Ne aradığımı biliyorum, ne bulduğumu
Bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın?
Yüreğimi kabartan o sevinç, şimdi sonsuz bir acı oldu.

Taşlar yığılmış önüne en güzel, en anlamlı duyguların
Uçsuz bucaksız bir tüneldeyim ve her yanım karanlık
Koluma giriyor bazı adamlar, bir şeyler söylüyorlar
Kalıplaşmış, sıkıntı verici, güdük.

Oysa acı diye bir şey var bu dünyada
Ölüm var -ki yüreğimde bu boşluğu yaratan birazda odur.

Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım, ben bakakaldım
Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?

Çözemediğim bir şeyler var hayatımda
Sanki ilk benim duyduğum garip, anlatılmaz duygular
Sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum
Ölümü ve hayatı yanyana düşünmesini ne zaman öğrenir çocuklar?

Ahmet Erhan

Salomê – Yaşamı ve Yapıtları – Angela Livingstone

Lou Salomê – Yaşamı ve Yapıtları

“Lou, Nietzsche’nin kendisine söylediği ilk sözleri kağıda geçirmişti: Hangi yıldızlardan düşüp de burada bir araya geldik?” (s.60)

“Benim işaretim ve habercim ol. Ve yaşamımı şenliğe dönüştür.” Rilke’den LAS’a (s.157)

“Lou’nun kendisi, Rilke için yaz anlamına geliyordu:
Sen benim haziranım, bin tane yolu olan
Üzerinde hiçbir öncünün yürümediği…” Rilke (s.151)